30 Kasım 2014 Pazar

SARAYKÖYDE 1960'LI YILLAR, İLKOKUL HATIRALARIM / MEHMET ÇEVİK


İLKOKUL HATIRALARIM

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ HAYALİ CİHAN BEDEL
AAAVAAZEYİ ŞU ALEME DAVUT GİBİ SAL,
BAKİ KALAN BU KUBBEDE HOOOŞŞ BİR SEDA İMİŞ


Dalım oğul, balım kız,
İlkokula daha başlar başlamaz öğrendiğim ilk şarkı ;
Daha dün annemizin kollarında yaşarken,
Çiçekli bahçemizin yollarında koşarken,
bugün okullu olduk, sınıfları doldurduk,
Yaşasın okulumuz, yaşasın okulumuz !

İkincisi ise ;
'Kon kon kelebek
Bir gonca çiçek,
Yıllar geçecek,
Ömrüm bitecek.’
Şarkısıydı. 

Bu güzel ama, sonu hüzünle biten şarkı beni çok hüzünlendirirdi. Kelebek ve çiçek çok hoşuma giderdi yalnız, ömrümün bitmesini o çocuk aklımla anlayamazdım bir türlü ve içimi bir hüzün kaplardı ve ciddiye alırdım.

‘Sansar kazı niye çaldın, onu bana ver,
Avcıya söylersem yandın sansar,
Avcı sana ateş ederse,
Avcı uzun tüfeğini sana dikerse.’

Diye cetvellerle ateş eder gibi yapardık ve kazı sansarın elinden kurtardığımız içinde mutlu olurdum. Bu ne inanırlık, ne safiyane bir mutluluktu o. 
Rüya görür gibi şarkıların , olayların, resimlerin, dergilerin renklerin içine dalar giderdik. Saf, tertemiz, günahsızdık. Duvarlardaki yazılar, günlerin,ayların,mevsimlerin adları, sayılar, sayı saymak için fasulye, nohut taneleri benim için çok değerli şeylerdi.

Öğretmenlerimiz çok değerli insanlardı. Müdür Ahmet Küçük, Sınıf öğretmenlerim Hatice Sezer ve Rafet Taş. Ahmet Türcan, Ömer Gültekin, Hüseyin Girgin, Lalefer Çukurlu, Neriman Özmen, Mustafa Meriç, Sadık Kocabaş, Meftune Zeybel ve Suzan Kudal. Bunlar hatırlayabildiklerim. Hepsi Atatürkçü ve Cumhuriyetçi, Vatanını, Milletini seven insanlardı. Bizi de böyle yetiştirdiler. 
Ömer Gültekin çok şakacıydı. Tembel öğrenciler için şöyle söylerdi : 

‘Akıl marangoz, fikir cicoz, gidiveee geri getir, Abdi garıyı boşamış, neynesing Deli Bekir.’ 
Ve devamla, 
’15 tavuk yetmedi, fındıgı dıgıdık, fıstıgı dık, şu tembellik gitmedi,fındıgı dıgıdık fıstıgı dık.’ 
Diye bizi güldürürdü. 
Ahmet Türcan ise; çok iyi konuşur, 10 Kasımlarda ve özel günlerde o konuşma yapardı. Ara sıra bize şöyle tekerlemeler öğretirdi : 

‘Kirli muusii, debinduusi, ara sıra dittiriyooriisi.’ Ya da, ‘Harp harp, harpıtallar derler bize.’ Gibi.
İlkokul 5. Sınıftaydık . Öğretmenimiz Rafet Taş, ‘Çocuklar, Meryem Ana, Efes Harabeleri ve Ortaklar Öğretmen ‘Okuluna gezi hazırladık. Kişi başı 5.5 Lira, gitmek isteyen hazırlansın.’ Dedi. Ben çok mutlu olmuştum. Sarayköy dışına hiç gitmemiştim ki. Aylardan Mayıstı, eni konu henüz ısınıyordu. Kardeşim Ali, kuzenim M.Ali ve ben paraları ödeyip hazırlandık. Okulun önüne Magırus marka kocaman burunlu eski bir otobüs geldi. Biz o zamanlar ona Türkçe adıyla ‘Hoşgör’ ya da ‘dönmez’ diyorduk. Keşki adı aynı kalsaydı. Neden İngilizce olarak söylüyoruz ki şimdi ?
Ben yeni elbiselerimi ve renkli naylon çoraplarımı giymiştim. Ortalara bir yere Osman Güneri ile aynı koltuğa oturmuştuk. Hoşgör önce bir homurdandı, şoför vitesi zor geçirdi, ağaçta ki kuşlar bile duydu kaçtı. Koltuklar sallandı, biz önce öne, sonra arkaya bir gittik geldik. Arkadaşım başını vurdu,’anam’ dedi. Motor önde olduğu için çok gürültü yapıyordu. Hoşgörümüz hızla aşağıya doğru yol alıp Sarayköy dışına çıkarak İzmir istikametine doğru yol almaya başladı. Şimdi böyle bir höşgör olsaydı, müzeye koyarlardı her halde Afrodisiyas Harabelerinde Yunanlılardan kalma M.Ö. bilmem kaç yılında kazılardan çıkma diye. Ama biz son derece neşeliydik. Okul, ders yoktu. Menderes köprüsünü geçip dağlarından yağ, ovalarından bal akan asıl Ege’ ye doğru son sürat ilerlemeye başladık. Birbiri peşi sıra uzanan mavi dağlar, yemyeşil ovalar, şuraya buraya serpilmiş irili ufaklı köyler geçiyorduk. Menderes Nehri sol tarafımızda bazen bizi takibediyor, bazen de saklanıyordu. Rehber olduktan sonra öğrendiğime göre, bu isim Türkçeye, Yunanca ‘Meandros’ kelimesinden gelme. Zamanla Türkçeleşmiş. Bizde çok şükür okuma-yazma kıt olduğu için onu Türkçe sanıp isim-soy isim olarak kullana gelmişiz. İngilizceye de ‘Meander’ olarak geçmiş. ‘Kıvrım yapan, kıvrılan’ demektir. O da zaten durmadan kıvrılarak akar. Şişman, palabıyıklı, efe görünümlü şoförümüz o zamanlar CD ya da kaset olmadığı için ‘pick up’ a bir plak koyuvermişti. O şarkıyı yıllar geçti hiç unutamadım :

‘ Hopur hopur hoplayın,
Kızlar çiçek toplayın,
Hovarda erkekleri,
Aranıza sokmayın.
Tahta taraba
Yandım Arab’a
Arap kızı neylesin,
Satar Arab’a

Önce Efes’e uğradık. O çocuk aklımla bile hayran kaldım buraya. Her şey taştan yapılmış, kolonlar, yollar, sütunlar, heykeller hepsi taştı. M.Ö oluşturulan bu şehir hala çok şeyiyle ayaktaydı. Modern şehirlerimiz bile bir afet ya da depremle yıkılıyor, ortada hiçbir şey kalmıyordu. Bu antik şehre hayran kalmamak elde değildi. Harika eserleriyle zamanımızdan daha üstün görünümleri vardı. Tek kelimeyle hayran kalmış, küçük dilimi yutmuştum. Ağzımı bıçak açmıyordu. Hayal uykusundaydım. Ara sıra öğretmenlere sorular sorsam da saçma sapan cevaplar alıyordum. Kendi kendime soruyordum: ‘Bu millet niçin tarih bilmiyor, okumuyor’ diye. Buranın tarihini öğrenebilmek için taa binlerce km uzaklardan gelen turistlere gıptayla bakıyor, onları kıskanıyordum. Biz niçin böyle değildik ? Burnumuzun dibinde ki bu harika yerden haberimiz bile yoktu. BU BENDE BÜYÜK BİR İZ BIRAKTI. Burayı turistlere anlatan rehberlere hayran kaldım. Kararımı verdim. Ben de onlar gibi olacaktım. 
İŞTE BENİM ULUSLARASI REHBER OLMAMIN HEVESİ, HAZZI ve KARARI BURADAN BAŞLAR. Nereden bilecektim yıllar sonra ben de İngiltere ye gidecek, okuyacak ve REHBER olarak ülkeme gelip buraları bizzat yabancılara kendi dillerinden anlatacaktım, hem de en az 5 saat ! Allah duamı kabul etmişti. Şükürler olsun. Ayrıca bu yer beni çok etkilemiş olmalı ki, lise 1 de Efes hakkında yazmış olduğum kompozisyon okulda birinci olmuştu. Buradan Meryemanaya gittik ama, kimse bize yine buranın gerçek tarihini anlatamadı ve ben yıllar sonra öğrendim. Her ne zaman oralara rehberlik için gitsem, O ÇOCUKLUK HAYALİM AKLIMA GELİR ve gözlerimden iki damla yaş akar, duygulu ve mutlu olurum. İyi ki bu güzel okulda okumuş ve oralara götürülmüşüm. Şimdi o günler bir anı olarak belleğimde yaşıyor ve ölünceye kadar yaşayacak ve yine gittiğimde oralara duygulanacak, hüzünlenecek, ağlayacak, gözlerimden yine iki damla şükran ve hicran gözyaşları akacak.

MEHMET ÇEVİK
‘Sizden biri, Hala diri,
Bellidir yeri, Turist Rehberi.’

6 Kasım 2014 Perşembe

ADÖV AYŞE / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


AHMET ŞÜKRÜ YAVUZYILMAZ / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


ALİ ÖZKAYA / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


EMİN ASLAN TOKAT / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


FATMA KARADENİZ / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


H. HİLMİ KARACA / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


HULİSİ KAPANCIOĞLU / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


HÜSEYİN DEMİRKALE / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


İSMAİL YAVUZYILMAZ / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


MOLLA BEKİR EFE / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


MÜNİR ALP / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


HALİL YAVUZYILMAZ / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


TAHSİLDAR YUSUF EFENDİ / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


TEĞMEN MEHMET ZEKAİ / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


ÖMER LÜTFİ TOKAT / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


ŞEYH TAHİR EFENDİ / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


İBRAHİM ORHAN / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


KAPANİZADE MEHMET RIFAT BEY / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN


MEHMET İHSAN TOKAT / MİLLİ MÜCADELENİN SARAYKÖYLÜ KAHRAMANLARINDAN