Bir zamanlar bağlar vardı / Cengiz Çakır
Kasabamızın esas yerleşim alanı Aşağı Mahalle olarak bilinir. Sonradan kurulmuş olan bizim mahallenin adı ise Bâlâ Mahallesi. Bâlâ, yüksek demek. Çocukluğumda bizim evlerin etrafında bağlar vardı. Daha doğrusu bizim evler bağların arasında yapılmıştı. Sokağımızın adı Ballı Bahçe Sokağı. Nihayetinde, çiftçilik yapan aynı zamanda kasabanın futbol takımında as oyuncu olan Mehmetali Ballı’nın evi olduğu için bu ad verilmiş olsa gerek.BAĞ EVLERİ
Evimizin tam karşısında Hacıbey’in bağı vardı. Sokağın kıyısında yığma topraktan yapılıp üstü çalı çırpı ile örtülen bir buçuk metre yükseklikte kesik denilen bir duvar var. Hemen arkasında duvarları kerpiç, üstü toprak örtülü düz bir dam var. Binanın duvarları üstüne uzunlamasına düver adı verilen sağlam bir kalas yerleştirilir. Düverle yan duvarlar arasına düzenli aralıklarla daha ince kalaslar konur. Bunların üzerine sık dallı çalılardan bir zemin oluşturulur. Bu zemin üzerine killi toprak serilir. Bir miktar tuz ilave edilir. Üzerine silindir biçiminde ağır bir taş konur. Yuvgu taşı denilen bu taş zaman zaman zemin üzerinde gezdirilerek toprak sıkıştırılır ve su geçirmez olur.
Oda önünde “hayat” denilen yerden yüksek düz bir zemin bulunuyor. Duvarlar çamurla sıvanmış, kireç badanalı. Ufak bir pencere, tahta kapı, kapının mandalı duvara bağlı söveye çakılmış, dışta kalan ucu halka şeklinde bir çatal çiviye geçirilip üstüne bir asma kilit takılıyor.
SULAMA
Sözü edilen bağ ile aynı hizada Deli Memed’in bağı vardı. Bunlar 20-25 metre eninde, 100 metre kadar boyu olan parseller, 2-2,5 dekar kadar alanı var. Bazıları daha büyük. Osman Özyurt’un bağı, Şıkıdık’ın bağı onlardan.
Kasabanın ortasından o zamanlar üstü açık olan Babadağ deresi geçiyor. Yaz kış suyu var. Her sokağın bir kenarında yol boyunca uzanan bir arık var. Bir kürekle derenin önüne biraz toprak yığarak suyu arka yöneltip sırayla bütün parseller sulanırdı. Bazı bağlarda kuyu bulunur, bazen el ile bazen çıkrık kullanarak su çekilirdi. El tulumbası olanlar da vardı.
ÜRÜNLER
Bağ denildiğine bakmayın, kapama üzüm bağı değildi bunlar. Üzüm asmaları arazinin sınırları boyunca dikilir. İnsanın omuz hizasına gelecek yükseklikte, uygun aralıkla dikilmiş ahşap direklerin çatalları üzerine yatay olarak yerleştirilen sopalara ağdırılırdı. Asmalar pratik olarak yer kaplamaz, yüksekte olduğu için dondan zarar görmezdi. Bakımı ve hasadı kolay olurdu.
İncir, elma, erik, armut, ayva, nar, ceviz, dut, iğde, muşmula, zeytin gibi meyve ağaçları, kavak, karaağaç gibi meyvesiz ağaçlar olurdu. Domates, biber, patlıcan, kabak, hıyar, bamya, börülce, fasulye, kavun, karpuz, acur, patates, soğan, sarımsak gibi yazlık sebzeler; ıspanak, pırasa, lahana, karnabahar, turp, marul gibi kışlık sebzeler yetiştirilir. Semizotu, turp otu (hardal), kuzukulağı, mantar gibi yabanıl olanlar da cabası.
Her sebze arkının başında mutlaka fesleğen ve kadife çiçeği olurdu. Eski teneke kutularda, kırık testi dibinden saksılarda çeşit çeşit çiçekler.
YETİŞTİRİCİLİK
Herkes kendi tohumunu ayırdığı için tohuma para verilmezdi. Kükürt ve göktaş (bakır sülfat) tan başka ilaç kullanılmaz. Eşek, beygir gibi bir binek hayvanı, birkaç besi kuzusu, 8-10 tavuk bulunur. Bahçeden yolunan otlar, dalından düşen meyveler, ayıklanan sebzelerin artıkları, karpuz kabukları onlara yem olurdu. Hayvanların gübresi de bitkilere yarardı.
Berber İlhan’ın, Terzi Turan’ın, Bakkal Zeki’nin de bağları vardı. Dükkanı kapatan esnaf, vardiyadan çıkan işçi, çoluk çocuk ailece çalışırdı. Yaz aylarında serin olduğu için “bağa göçülür” 3-4 ay geceleri gaz lambası veya lüks lambası ile aydınlatma yapılır. Çalı çırpı ve odun yakılır. Soda yerine odun külü kullanılır. “Geçit Çeşmesi”nden tenekelerle içme suyu taşınırdı.
TADLAR
Sabah erkenden iki tane taze incir yemek. Sofra kurulurken koparıp geldiğin biberi yemek. İkiye bölünen salatalık veya domatesin kendine özgü kokusu. Ellerinle yetiştirmişsin, her şey güvenli ve lezzetli.
Pazardan un, pirinç, yağ, yoğurt, peynir, tuz, ara sıra et, sabun, gazyağı gibi şeyler alınır. Elbiseleri bedeninize göre terzi, ayakkabıları kunduracı diker. Yamalıklı giymek ayıp sayılmazdı. Yırtık, sökük olmasın, temiz olsun yeterdi. Hep birlikte çalışıp, kıt kanaat yaşardık ama mutluyduk. Doyumsuz değil, kanaatkârdık.
Bir zamanların bağlarında pek de farkında olmadan sağlıklı ve doğa dostu bir yaşam tarzı sürdürülmüş diyebiliriz. Gençler hayallerle, ihtiyarlar hatıralarla yaşarmış derler. Anılara dalınca yaşlandığım belli oluyor sanırım.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/bir-zamanlar-baglar-vardi-560764
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder