16 Haziran 2019 Pazar

20-SARAYKÖY G.S.K. - DENİZLİ

SARAYKÖY'ÜN EFELERİ DAMGA VURDU



Sarayköy türküleri ve Sarayköy Zeybeği’nin yer aldığı koreografilerle jüri karşısında çıkan Sarayköyspor Kulübü Halk Oyunları Topluluğu 4 kategoride birincilik alarak ilçeye döndü. Sarayköy’ün efeleri ve yarenleriyle gurur duyduğunu belirten Sarayköy Belediye Başkanı Ahmet Necati Özbaş, “Halk oyunu deyince akla Sarayköy geliyordu, bundan sonra Sarayköy Zeybeği de akıllara gelecek” dedi.

3 Haziran 2019 Pazartesi

Pamuk çapalarken / Cengiz Çakır


Pamuk çapalarken / Cengiz Çakır 

Tren yolculuğunu severim. Geçen hafta İzmir’den Denizli’ye gidiş geliş yolculuğum oldu. Gündüz gerçekleşen bu yolculuklarda çevreyi incelemem, bazı gözlemler yapmam mümkün oldu ve eski günleri anımsadım.

1957 YAZI…
“Beylerbeyi” köyünün alt yanında bir tarlada pamuk çapalıyorduk. Mal sahibi Galip Seyhan, dayıbaşımız Kürt Kadir ile öğle yemeği için mola vermiş olan “bahrana” nın (ekip) yanına geldi.
1957 yazında ortaokul ikinci sınıftan üçe geçmiştim. Adnan Menderes hükümeti işbaşında. Ekonomik kriz var. Mal sahibi masrafların fazlalığından, pamuğun para etmediğinden şikayetçiydi. “İçinden çıkılmıyor, gelecek sene pamuk ekmeyeceğim, boş bırakacağım bu tarlaları demişti.”
Bu sözü duyan annem sükunetle, “Zor zahmet olsa da ekin gene ablam, bak bu kadar insan çalışıyor, sizin sayenizde ekmek parası kazanıyor” demişti.

PAMUK TARLASINDA
Sabah güneş doğmadan bir traktör römorkuna binerek ortalama 8-10 kilometre uzaktaki tarlalara gidilir. Çoğunluğu kadın ve kız çocuğu, bir kaç erkek çocuktan oluşan 20-25 kişilik ekip tarlaya girer. Pamuk sıraya ekilmiş ise kazayağı denilen aletle, sıra aralarındaki toprak yüzeysel olarak işlenerek gevşetilip otlar kesileceği için iş nispeten kolay olur.Serpme ekilen tarlaların makine ile işlenme olanağı yoktur. Bütün işler çapa ile halledilmek zorundadır. Çalışma yorucu olur ve iş başarısı oldukça azalır.
İşçi ekibinin, işlenmiş kısmın yanı sıra çalışan bölümüne “göcer kolu” denir. Tarlanın işlenmemiş kısmına doğru olan bölüme ise “eynel kolu” denir. “Eynelci” usta bir işçidir. Eynelci, sıralı ekim yapılmamış tarlalarda belirli bir doğrultuyu izleyerek ekibin bir gidişte çapalayacağı şeridin genişliğini sabit tutar. Sıralar halinde ekim yapılmışsa her işçiye bir sıra düşecek şekilde sayım yapar, hep birlikte çalışmaya başlanır.
Ekibin düzenli bir saf halinde ilerlemesi gerekir. İşini özenli yapanlar otu kökünden çıkarıp toprağın üstüne bırakır. Pamuğa zarar vermeden çapa ile otları temizlemek ve pamuğu seyreltmek gerekir. Bazıları hileye başvurur. Uzaktan vurduğu çapanın kaldırdığı toprakla otun üstünü örterek ilerler. “Yedi yedi on dört / Ben örttüm, sen de ört” şeklinde bir de tekerlemesi vardır. Sadece çapanın ağzı kadar yeri işleyerek ilerleyenler hoş karşılanmaz. Geride bıraktığı sıra arkadaşlarına daha çok iş düşeceği için uyarılır.

AZIK ÇIKININDA‘KABAK ÇENTMESİ’
Kuşluk vakti yani Dokuz Treni geçince kısa bir mola verilir. Yoksul evlerinde kahvaltı bilinmezdi. Akşamdan kalma yemek varsa o atıştırılır, ya da azık olarak bir sepet içinde tarlaya götürülür. Özellikle mayıs sonu ve haziran başlarında pişirecek sebze bulmak zorlaşır. Bizimki de dahil, azık çıkınlarında en çok bulunan yemek “kabak çentmesi”dir. Çentme küçük küp doğranmış kabağın biraz zeytinyağı, soğan ve al biberle kavrulmuş halidir. İyi ve sağlıklı bir besindir ama sık yenildiğinde “kabak tadı verir”.
Bir iki haşlanmış patates, bir kaynamış yumurta, bir topak peynir veya helva, bir kaç zeytin, kuru veya taze soğan, mevsim ilerleyince domates, biber, patlıcan devreye girer. Kese yoğurdundan yapılan ayran, ekmeğe katık edilerek yenir. Yakın akraba ve arkadaşlar beş altı kişilik sofralara oturur ve birbirine ikramda bulunurlar. Tarlalarda bulunan semizotu, pamuk arasına serpiştirilmiş karpuz kavun olursa onlar da yenir.

KUŞTÜYÜ YATAKTA…
Bir Treni düdüğünü çaldığında iş paydos edilir ve ağaç gölgelerinde istirahata geçilir. Bedenler o kadar yorulmuştur ki irice kesekleri sıyırıp toprağa uzandığınızda kuştüyü yatakta yatıyormuş gibi olursunuz. Yaklaşık bir saat sonra öğle yemeği yenir ve iki buçuk treni gelince işbaşı yapılır. Dinlenme sırasında gevşemiş bedenler yeniden işe koyulurken isteksizdir.
Sesi güzel olan bazıları türkü söyler. “Kuru fasulye yedi buçuk lira”, “Uzun olur gemilerin direği”, “Cevizin yaprağı dal arasında”, “Makarada ipliğim”, “Ela gözlerine kurban olduğum”, ”Gesi bağlarından gelsin geçilsin”, “İzmir’in kavakları”, gibi...

GÜNDELİĞİ ÜÇ LİRADAN…
Ayağına çabuk bir erkek çocuk sucu yapılır. Testi ve bir tasla su dağıtır. Güneşte kalmış demir varildeki yal gibi su bile nimettir. Tarladaki iş bittiğinde amelelerden becerikli bir kadın çapasıyla çıkardığı kocaman bir keseği mal sahibine sunar. Mal sahibi görenekli biriyse getirdiği helvayı verir. Herkes birer lokma alarak ağız tadıyla evine döner.
Kasabanın pazarı cumartesi günleri kurulur. O gün genellikle işe gidilmez. Cumartesi sabahı dayı başı gündelik paralarını dağıtır. Gündeliği üç liradan emeğinin karşılığını alanlar pazardan ihtiyaçlarını alır, çamaşır yıkar ve dinlenirdi. Yaz boyunca, hatta sonbaharda pamuk hasadında da çalışan insanlar, ele güne muhtaç olmadan yaşar giderlerdi.
* * * * * * * * * * * * * * * *

Kaynak:https://www.aydinlik.com.tr/pamuk-capalarken-cengiz-cakir-kose-yazilari-haziran-2019 - Aydınlık Gazetesi, 3.6.2019