18 Kasım 2008 Salı

İrecep Bey'e Denizli Şivesiyle Yergi

İrecep Bey'e Denizli Şivesiyle Yergi

İnternetteki ileti zincirlerinde gönderilen ve Denizli Gazetesinden alıntı olduğu bildirilen yergiyi
sizlerle paylaşmak istedim:

İrecep Bey!..' 'İrecep bey!
Sen bize, meydanlarda söz veedin.
Memleketi düzlüğe, götcem dedin götümedin.
Garşımızda safilce, boynu büküp durdun,
Haydut, hırsız, haksıza, çatcem dedin çatmedin.
Müslümanız çok şükür, "Batıyınan işimiz
Olmaz bizim, bizlere yeter gendi aşımız"
Dedin emme, sayende, tasmalandı başımız,
IMF cavırını, atcem dedin, atmadın.
Kerkükte gızanları, Kürde teslim eyledin,
Türk'e vurana güldün, vurulanı payladın,
Bi ara sevindiydik, böyük lafla eyledin ,
Kerkük gırmızı çizgim, gitcem dedin gitmedin.
Bizden oy isteken, cavırlara hep çattın,
Denizli meydanında, bol bol palavra attın,
Amerika'ya garşı, sööle bakam, ne ettin,
Çilli horozla gibi, ötcem dedin ötmedin.
Puş denen o pis cavır, şeyhin mi oldu senin,
El pençe divan durdun, her lafına sen onun,
Bir tek vatanseve yok, hayalin dolu dört yanın,
Memleket davasını, gütcem dedin gütmedin.

Mesuttan gurtulduyduk, ırahmat okuttun ona,
Nah bu eller gırıleydi, daha oy versem sana,
Rezil rüsva eyledin, bizi tekmil cihana,
"Devleti böyyük devlet etcem" dedin etmedin .
Aşiret artığından, gorkup gaçecek millet,
Esgerinin başına, çuval geçecek millet,
Senin gibi içi boş, balon seçecek millet,
Değildik emme! yemin ettin, dutcem dedin dutmedin.'

4 Haziran 2008 Çarşamba

Sarayköy Türküleri........./ Atila Girgin






Ben Bir Yeşil Fenerim

(Denizli/Sarayköy/Salnaz Köyü-Rüştü Demirci-Ahmet Yamacı) Ben Bir Yeşil Fenerim (Amman Yele Yele Lom) Hem Yanar Hem Sönerim (Haydi Yele Yele Lom) Ben Nişanlı Değilim (Amman Yele Yele Lom) Kime Olsa Dönerim (Haydi Yele Yele Lom) Aman Benim İpeğim (Amman Yele Yele Lom) Derdimi Kime Dökeyim (Haydi Yele Yele Lom) Al Yanağın Dururken (Amman Yele Yele Lom) Yâr Nerenden Öpeyim (Haydi Yele Yele Lom) Kabağın Kökeniyim (Amman Yele Yele Lom) Ucunun Dökeniyim (Haydi Yele Yele Lom) Ben Güzele Varacam (Amman Yele Yele Lom) Çirkine Tövbeliyim (Haydi Yele Yele Lom) Aman Benim İpeğim (Amman Yele Yele Lom) Derdimi Kime Dökeyim (Haydi Yele Yele Lom) Al Yanağın Dururken (Amman Yele Yele Lom) Yâr Nerenden Öpeyim (Haydi Yele Yele Lom)
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Hamamın Gubbeleri Kireçten Olur (Denizli/Sarayköy-Rüştü Demirci-Adnan Ataman) Hamamın Gubbede Gubbeleri (Amanın Da) Kireçten Olur Kızların (Serbeste) Serbestleri (Amanın Da) Yürüyüşten Olur İki De Turnam Turnam Gelir (Amanın Da) Aklı Kareli Birini Bildim (Aman Amanın Da) Bilmem Biri Nereli
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Salına Salına Girmiş Bahçaya

(Denizli/Sarayköy-Yöre Ekibi-Muzaffer Sarısözen) Salına Salına Girmiş (Gelinim) Bahçaya Al Kırmızı Gül Toplamış (Gelinim) Bohçaya Anası Da Satı Satı Vermiş Bir Kese Akçaya Ağlama Gelinim Sızlama Gelinim Ben Gine Gelirim Altun Tas İçinde (Gelinim) Kınam Ezerler Gümüş Tarağı İle Zülfün Çözerler Ak Gerdana Altun İnci Boncuk Dizerler Ağlama Gelinim Sızlama Gelinim Ben Gine Gelirim Altun Tas İçinde (Gelinim) Kınan Ezilsin Gümüş Tarağile (Gelinim) Zülfün Çezilsin Güveyin Yanında (Da Gelinim) Sözün Tutulsun Ağlama Gelinim Sızlama Gelinim Ben Gine Gelirim
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Denizli Sarayköy Sarayköy Zeybeği 

TRT Repertuar No: OH048 Kaynak Kişi: Yöre Ekibi Derleyen: Ahmet Yamacı Notaya Alan: Ahmet Yamacı
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Siyah Makarada İpliğim 

(Denizli/Sarayköy-Rüştü Demirci-Ahmet Yamacı) Siyah Makarada İpliğim Kara Gözlü Kekliğim Hangi Yoldan Geleceksen O Yolları Bekleyim Hadi Güzelim Şam'a Doğru Şam'a Doğru O Yâr Açmış Kollarını Bana Doğru Ovanın Darısını Sel Aldı Yarısını Gurbete Giden Oğlanı Boşasın Karısını Hadi Güzelim Şam'a Doğru Şam'a Doğru O Yâr Açmış Kollarını Bana Doğru Et Aldım Elim Yağlı Şal Kuşak Belde Bağlı Yâr Ben Seni Alırdım Başım Gurbete Bağlı Hadi Güzelim Şam'a Doğru Şam'a Doğru O Yâr Açmış Kollarını Bana Doğru
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Yeşil Giy Yeşil Kuşan 

(Denizli/Sarayköy-Rüştü Demirci-Ahmet Yamacı) Yeşil Giy Yeşil Kuşan (Yanay Da Yananay Da) Yeşil Çimene Döşen (Yanay Da Yana Nay) Acep İflah Olur Mu (Yanay Da Yananay Da) Senin Aşkına Düşen (Yanay Da Yana Nay) Alalım Kaçalım (Yanay Da Yana Nay) Sarılalım Uçalım (Yanay Da Yana Nay) Sarılmakla Baş Olmaz (Yanay Da Yana Nay) Gel Beraber Kaçalım (Yanay Da Yana Nay) Kayısıdır Kayısı (Yanay Da Yananay Da) Yere Düştü Yarısı (Yanay Da Yana Nay) Beni Yardan Ayıran (Yanay Da Yananay Da) Dayısıdır Dayısı (Yanay Da Yana Nay) Alalım Kaçalım (Yanay Da Yana Nay) Sarılalım Uçalım (Yanay Da Yana Nay) Sarılmakla Baş Olmaz (Yanay Da Yana Nay) Gel Beraber Kaçalım (Yanay Da Yana Nay) Kabağın Kökeniyim (Yanay Da Yananay Da) Sapının Bükeniyim (Yanay Da Yana Nay) Ben Güzeli Alacam (Yanay Da Yananay Da) Çirkine Tövbeliyim (Yanay Da Yana Nay) Alalım Kaçalım (Yanay Da Yana Nay) Sarılalım Uçalım (Yanay Da Yana Nay) Sarılmakla Baş Olmaz (Yanay Da Yana Nay) Gel Beraber Kaçalım (Yanay Da Yana Nay)

26 Nisan 2008 Cumartesi

DEVE GÜREŞLERİNİN TARİHSEL KÖKLERİ VE SARAYKÖYDE DEVE GÜREŞLERİ / Atila Girgin


DEVE GÜREŞLERİNİN TARİHSEL KÖKLERİ VE SARAYKÖYDE DEVE GÜREŞLERİ

DEVE GÜREŞLERİ
Ülkemizde geleneksel olarak sürdürülen deve güreşlerinin ilk defa bundan iki yüzyıl kadar önce Aydın ilimizin İncirliova ilçesine bağlı Hıdırbeyli köyünde yapıldığı söylenmektedir. Ancak A.Münis Armağan’ın Batı Anadolu Tarihinde İlginç Olaylar adlı kitabında “Develerin Sonu” bölümünde II. Mahmut döneminde Tire ve civarında deve güreşlerinin yapılmakta olduğu belirtilmektedir.
Deve güreşlerinin başlangıç tarihi bilinmemekle birlikte, kervancılığın ve göçerliğin yaygın olduğu dönemlerden beri yapılageldiği sanılmaktadır. Deve sahiplerinden ve güreşseverlerden edindiğimiz bilgilere göre; eskiden göçerler de obalararası ve kervancılar arasındaki rekabet nedeniyle develeri güreştirirlermiş.
Günümüzde daha ziyade Aydın ilinde ağırlıklı olarak görülen deve güreşleri, Ege Bölgesi’nin (İzmir, Manisa, Muğla, Denizli) birçok il, ilçe, kasaba ve köylerinde yapıldığı gibi, Marmara Bölgesinde (Balıkesir ve Çanakkale), Akdeniz Bölgesinde (Burdur, Isparta ve Antalya) ve diğer bazı illerimizde de yapılmaktadır.

Deve güreşlerinin kendine özgü geleneksel kuralları varsa da yörelere göre bazı değişiklikler göstermektedir. Ancak deve güreşleri, benzeri sporlar gibi kendine özgü bir sahaya, seyirci düzenine sahip değildir. Deve güreşleri için yapılan organizasyonlar özellikle gelir elde etmek üzere eğitim, kültür, sağlık, spor ve sosyal amaçlı konularda faaliyet gösteren dernekler tarafından yapılmaktadır. Bazı yörelerde belediyeler, güreşleri disipline etmek ve belli bir düzene sokmak amacıyla organizasyonlara katılmaktadır.
Güreş organizasyonunda elde edilen gelirler, masraflar çıktıktan sonra belirlenen amaçlar doğrultusunda kullanılır. Deve güreşlerinde müşterek bahis ve iddia sözkonusu değildir.
Deve güreşleri tek hörgüçlü dişi ‘yoz’ develer ile ‘buhur’ adı verilen çift hörgüçlü erkek develerin çiftleşmesinden meydana gelen ve ‘Tülü’ adı verilen erkek develer arasında yapılır. Bu develer güreş devesidir. Güreş develeri soydan gelir; yani güreş yapan develerin ataları da güreşçi develerdendir.
Güreş develeri özel bir biçimde itinayla yetiştirilir ve güreşe hazırlanır.
Güreşler tülülerin kızmaya başladığı kış aylarında yani Aralık, Ocak, Şubat ve Mart aylarında yapılır.

Güreşen her devenin mutlaka bir adı vardır. Bu adlar sahipleri tarafından verildiği gibi, güreş anında yaptığı hareketlerden ve oyunlarından dolayı seyirciler tarafından da verilir. TV’nin sevilen dizilerinin kahramanları da develere isim olarak verildiği görülür. Birkaç deve ismini vermemiz konuya açıklık getirecektir; Kolombo, Dozer, Şahintepesi, Gezer, Sarızeybek, Yörükali, Almanyalı, Ceylan, Felek, Ali Tülü, Talancı, Karka Kartalı, Suat, Zümrüt, Menderes, Fırat, Takmakol, Şoför, Civan, Karamurat, Yarımdünya ve benzer.
Güreş develerinin ismi Havut denilen semerin arkasına konulan süslü bir beze yazılır. Bu beze Peş denir. Bu yazıların altına mutlaka Maşallah yazısı yazılır.
Güreşlerden bir gün önce güreşlere katılmak için develer geleneksel biçimiyle süslenir. Davul zurna eşliğinde şehir içinde defile yürüyüşü yaptırılır. Ayrıca cadde ve sokaklarda gezilir. Bu görülmeye değer bir olaydır. Şehre geldiğinizde bir yandan davul zurnanın çaldığı zeybek havalarını, diğer yandan develerin yürüyüş esnasında üzerlerine takılan zil ve çanların çıkardığı sesleri duyarsınız. Develerin süslü hali ayrı bir güzelliktir. Onları seyretmeye doyamazsınız. Şehir bayram yerine dönmüştür. Kahvehanelerin önlerinde ise mahşeri bir kalabalık vardır. Deve güreşlerinin meraklıları ordadır, güreşecek develer hakkında hararetli konuşmalar vardır. Başlarında köşeli kasket, boyunlarında poşu, bir ceket, külot pantolon ve körüklü çizmeli deve sahiplerini veya buna özenerek, bu gün için giyinen güreş severler hemen dikkatinizi çekerler. Bu arada televizyonlarda daha önceki güreşlerin video filmlerini seyredenleri görürsünüz.

Akşam ise deve sahipleri ile misafirlerin katıldığı, dostlukların pekiştirildiği bir “Halı Gecesi” düzenlenir. Bu bir nevi tanışma gecesidir. Bu gecede yenilir, içilir, yöre türküleri söylenir, zeybek oynanır, misafirler ağırlanır ve açık artırma ile halı satılır. Bu gece güreşlerden bir gün önce mutlaka yapılır.
Halk da geceden yiyeceklerini hazırlamıştır. Herkesi bir heyecan sarmıştır.

Güreş Günü
Sabahın erken saatlerinde halk akın akın güreş alanına gelmeye başlar. Bir kısmı güreşlerin yapıldığı sahada yer kapmaya, bir kısmı da güreş alanı dışında aileleriyle birlikte oturacağı yeri ayarlamaya başlarlar. Mangallar yakılıp yiyecekler açılır, etler pişirilmeye başlanır. Saat 9.00-10.00 civarında güreşlerin yapıldığı yerde saha içi ve saha dışı tamamen güreş meraklılarıyla dolmuştur. Ayrıca saha dışında seyyar satıcılar da yerlerini almışlardır. Envayi çeşit yiyecekler, içecekler, hediyelik eşyalar tezgahlara düzenli bir şekilde konmuştur. Bu arada yörenin davul ve zurnacıları çalmaktadırlar. Müziğin namelerine kapılıp aşka gelenlerde zeybek oynamaktadırlar.
Bu curcuna devam ederken hoperlörden güreşlerin başladığı, güreşecek develerin adları anonsu duyulur. Saha dışındaki hareketlilik ve canlılık bu sefer saha içine girmiştir. Deve sahipleri sarvanlarıyla birlikte develeri saha içine getirirler, develer saha içinde bir tur atarlar daha sonra güreşler başlar. Deve güreşleri genellikle saat 9.00-10.00 da başlar.
Mikrofonda develerin isimlerini anons eden Cazgır’ın sesi duyulur. Cazgır, develer için methiyeler söyler, kendisine has usulü ve kafiyeli şiirleriyle güreşlere renk katar. Cazgır, yağlı pehlivan güreşleri gibi deve güreşlerinin de en önemli ve renkli kişisidir. Güreşleri, spor spikeri gibi anlatmaya çalışır.

Deve güreşleri, düzenleme komiteleri, güreşlerle ilgili olarak hakem kurulu (Baş hakem, orta hakem ve masa hakemi) yeteri kadar urgancı (ipci), güreş develerinin ağızlarını bağlamak üzere ağız bağlayıcılar ile ağız bağı kontrolcusu görevlendirilir.
Deve Güreşleri Ayak, Orta, Başaltı ve Baş olmak üzere dört katagoride yapılır. Galibiyetler: 1-Kaçırtarak 2-Bağırtarak 3-Yıkarak elde edilir.
Birincisinde, deve heybetiyle diğer deveyi kaçırtır. İkincisinde, zor bir oyunla rakibini bağlar, zora gelen rakip deve öbür devenin gücüne dayanamadığı zaman bağırır. Üçüncüsünde ise deve rakibini yaptığı oyunla yıkar ve üzerine çöker. Bir de pes etme biçiminde galibiyet vardır o da, deve sahibi devesinin fazla yıpranmaması için devesini güreşten çeker, bunun için deve sahibi urganı ortaya atar bu pes etme anlamına gelir, öbür deve galip ilan edilir. Yenişemeyen develer berabere kalırlar.
Develerin güreşlerde yaptıkları oyun adlarından bazıları şunlardır: Bağ, Çengel, Çatal, Makas, Kol Atması, Muşat Çengel, Tam Bağ, Yarım Bağ, Düz Çengel, Tekçi, Kol Kaldırma
Güreşlerin heyacanını artırmak için, değişik oyunları yapan develerin birbiriyle eşleştirilmesine özen gösterilir. Her deve kendi sınıfındaki tülüyle güreşir. Sağdan güreşen develere sağcı, soldan güreşen develere solcu, ayak oyunları yaparak rakiplerinin ayağına çelme atarak oturan develere çengelci, rakiplerinin başını göğüsünün altına alıp oturan deveye bağcı, rakibini yıkmak ve kaçırmak için yanyana gelip ittiren ve başıyla ayaklarını yoklayan develere tekçi denmektedir.
Galip gelen deve gururla dört ayağını bir araya getirmek suretiyle böbürlenerek seyirciyi selamlar. Ödül olarak halısını alır ve sahayı terk eder. Yenilen devede mahcubiyet ve suskunluk görülür.


Bir deve bir günde bir kez güreşir. Bir güreşin süresi 10 ile 15 dakikadır. Bu kurallar, güreş develerinin nesillerinin azalmaması, develerin fazla yıpranmamaları ve korunmaları için konulmuştur.
Bütün bunlar bir disiplin içinde, geleneksel biçimde yapılır. Güreşler sona erdiğinde develer galip gelen deveciler ile deve bakıcıları (Sarvanlar) sevinçli, deve güreşi meraklıları da güzel bir gün geçirmenin, iyi bir güreş seyretmenin mutluluğuyla evlerine dönerler.
Genellikle Ege Bölgesi’nde kışın yapılan deve güreşleri, Ege’nin kış şöleni haline gelmiştir.

KAYNAK: http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFA79D6F5E6C1B43FF91C5B747978912DF

***************

SARAYKÖYDE DEVE GÜREŞLERİ
















SARAYKÖY DEVE GÜREŞLERİ

Geleneksel olarak her yılın ilk aylarında yapılır. Sarayköy İlçesi'nde deve güreşleri Cumhuriyet tarihinin başlangıcından bu yana düzenlenmekte, son on yılda ise, belediyenin öncülüğünde geleneksel hale getirilmiştir. Bu güreşlere Ege ve Marmara Bölgeleri'nin en ünlü tululeri iştirak etmektedir. Bu güreşler için tululer özel olarak yetiştirilmekte, güreşe 4-7 yaşlarında başlayan develer en az 25 yaşına kadar güreşlerini sürdürebilmektedirler
Yıldıztepe arkasındaki görsel bir alan. Muhteşem bir vadi. Gerçekten Sarayköye özel bir mekan.

Dillensede şöyle geçmişe dönük anılarını bir anlatıverse. Nelere tanık oldu. Neler gördü, neler yaşadı bu alan bir bilseniz.

Her Sarayköylünün mutlaka bir anısı vardır o alanlarda. Tepelerin eşiklerinde oluşturulan teras alanlarda açıkta oluşturulmuş lokantalar, su gibi tüketilen aslan sütü, mangalda sucuk ve et ve köfte kokuları, su ve sigara sakızı satan çocuklar,cazgırların inleten nağmeleri, karayılan, ayrancı vb.nin tülüleri, kaçan ve onu takip eden tülüler, inadına kaçmayıpta kıran kırana güreşen tülüler, Yıldıztepeden aşağıya doğru kuş uçuşu seyir...vb. vb. bir anda 1960'lı yıllardan aklıma geliverenler.

Sarayköye özel bu alan ve etkinliklerle ilgili anılarınızı bizlerle paylaşmazmısınız.

***************
Atila Girgin:
Sevgili Kallimci dostumuzun önerisini önemsiyor ve yürekten katılıyorum. Bölgenin bu önemli toplumsal etkinliğinin geniş kapsamlı bir derleme ve belgeselleşmesine gerçekten gereksinim var diye düşünürüm. Konuyu önemseyip, girişimde bulunacak dostlara ise saygılar sunarım.

Hasan Kallimci:
Umarım bu yazı, "Sarayköy'de Deve Güreşleri" adlı kitabın başlangıcı olur. Meşhur deveciler, meşhur develer, deve güreşi hatıraları vd. alt başlıklarla ve fotoğraflarla zenginleştirilmiş böyle bir esere ihtiyacımız var. Kaymakamlık, Halk Eğitim, Millî Eğitim bu amaçla bir komisyon oluşturabilir.

Hasan Ali Taşcı:
sizlere bu konuda belediyede katkı saglıyabilir çünkü deve güreşleri günümüzde hala süregeliyorsa bu belediye başkanlarının ve çalışanlarının üstün çabaları sayesinde devam ettiriliyor bunu unutmamak gerekir

Atila Girgin:
Sevgili Kardeşim, bu konuda bir gerekliliğin olduğu vurgulandı iletilerde. Bunu Belediyenin üstlenmesi tabiiki harika olur. Görüşünüze katılıyor, konuya sahiplenecek herkim olursa saygıyla selamlıyorum.

22 Nisan 2008 Salı

DENİZLİ YÖRESİNİN YEMEK KÜLTÜRÜ / Atila Girgin

DENİZLİ YÖRESİNİN YEMEK KÜLTÜRÜ

Denizli'de geleneksel yemek türleri ve beslenme alışkanlıkları sürmektedir. 
Kedi börülcesi çorbası, Mercimek çorbası, Domates çorbası, kuru börülce çorbası, Tarhana çorbası, ovmaç çorbası gibi yöreye özgü çorba türleridir. Et yemeklerinin başlıcaları tas kapaması, kumbar dolması, sirkeli et, nohutlu et, Tandır, kol dolması, ciğer sarma, saçta işkembedir.

Denizli mutfağının temelini sebzeli yemekler oluşturur. Özellikle patlıcan yemek çeşitleri çoktur. Kuru patlıcan dolması, patlıcan gözlemesi gibi vb. Taratorlu börülce salatası, ebe gümeci salatası, filiz salatası Yöreye özgün salata türleridir.

Börek ve tatlı türlerinde Ege Bölgesi özellikleri görülür. Yufka, şipit, bazdırma evlerde yapılan ekmekledir. 
Yöredeki beslenme alışkanlıklarından biri de yatmadan önce yenen “yat geber ekmeği”dir. Kışın darı, kavurga, ceviz, kestane; yazın türlü meyveler, salatalık, kavun, karpuz yenir.

MAHALLİ YEMEK TARİFLERİ ve ÖZELLİKLERİ
Bölgemiz itibariyle tanınan fakat yerleşim mahalleri itibariyle değişiklikler gösteren mahalli yemeklerimizden bazılarının özellikleri aşağıya çıkarılmıştır.

-Çaput Aşı :
Toplanan taze bağ yapraklarından yapılır,yapraklar küçük parçalar halinde doğranır. Üzerine yağ ilave edilerek haşlanır. Sonra pirinç ve etle birlikte pişirilir. Üzerine yoğurt dökülerek yenir.

-Alaçora :
Haşlanmış kuru fasulyenin üzerine tereyağı ve bulgur ilave edilir, tuz,biber ve su konulduktan sonra suyu çekilinceye kadar pişirilir.

-Un Çorbası :
Salça, yağla kızartılır. Un, kızartılmış yağla kavrulur. Yeterince su, tuz, biber ilave edilirek kaynatılır. Sıcak içilir.

-Darı Ekmeği :
Mısır unu yeteri kadar tuz, su ilave edilerek yoğrulur. Sonra sac üzerinde pişirilir. Sıcak iken üzerine tereyağı sürülüp, üstüne peynir konulup yenir. Soğuk sütün içine soğuk darı ekmeği doğranarak da yenir.

-Ayran Ufaklaması (Doğrameç) :
Yoğurda tuz konarak ayran haline getirilir. İçine mısır ekmeği doğranır ve kaşıkla yenir. Acı biber ve domates salatası ile de lezzetli olur.

-Tirit :
Buğday, mısır, bakla, nohut ve kuru fasulye haşlanır.. İçine toz kırmızı biber, karabiber, tuz konur ve kaynatılır.. Az sulu piştikten sonra indirilir. Servis yapılır. Üstüne badem içi, ceviz içi fındık kırması konularak kaşıkla yenir. Özel günler ve misafirler için bir eğlence ve toplanma vesilesidir.Acıpayam yöresinde çocukların ilk dişinin görüldüğümde pişirilip dağıtılır. Ayrıca hayır için pişirilip çocuklara dağıtılır.

-Tarhana Çorbası :
Yazın hazırlanıp kurutulan tarhana bir miktar suda eritilir. Bir tencerede kızartılan salça, yağ,kıyma ve sarımsağın üzerine ilave edilerek yeterince su eklendikten sonra kaynayıncaya kadar karıştırılır, İyice kaynadıktan sonra sıcak sıcak yenir.

-Karın (Mumbar) Dolması :
Pirinç, kıyma, karabiber, kimyon ve tuz dolma içi hazırlandığı gibi karıştırılır. Karışım bol su ilave edilir. Karışım bir huni veya lamba şişesi yardımıyla mumbarın ağzından doldurulur. bir kapta su ilavesiyle pişinceye kadar kaynatılır. Sıcak olarak servis yapılır. Soğuyan dolma dilimlenip tereyağında kızartılarak da yenir.

-Denizli Turşusu :
Biber, taze fasulye, salatalık, gök domates bir teneke veya küp içine yerleştirilir. Üzerine tuzlu sirke veya limon tuzu ilave edilir. Sarımsak soyularak içine atılır.Kabın ağzı sıkıca kapatılır.Bir müddet sonra turşu hazırdır.

-Patlıcan Kebap :
Bir tencerede kuşbaşı et tereyağı ile birlikte kavrulur, salça ilave edilip pişirilir. Ayrı bir yerde taze patlıcan soyulduktan sonra dilimlenerek doğranıp, yağda kızartılır. Kızaran patlıcanlar tepsiye döşenir. Pişen etler patlıcanın üzerine konur. Üzeri domates ve yeşil biberle süslenir. Tuz ve karabiber konur. Fırında pişirilir.

-Kaçamak :
Yarım litre tuzlu su kaynatılır. Su kaynamaya başlayınca, içine serpilerek üzere yeteri kadar un katılır. Bu işlem yapılırken, diğer taraftan tahta bir kaşıkla hızla unlu su karıştırılarak, karışım birbirlerine iyice yedirilir. Karışım koyu bir muhallebi kıvamına gelinceye kadar devamlı karıştırılır. Bir tavada kızdırılmış yağa bir miktar kırmızı biber eklenir. Kırmızıbiberli yağ tenceredeki unlu karışıma eklenerek servis yapılır .

-Kuzu Çevirme :
Bütün kuzu eti iyice temizlenerek tuzlanıp biberlenir. Hafifçe sulandırılmış salça içine ve dışına sürülerek terbiye edilir. İçine lezzetli olması için kekik konur. Hazırlanmış olan kuzu eti yakılan odun közü üzerine dikilen çatal kazıkların üzerine bir kazığa geçirilerek oturtulur. Et iyice pişinceye kadar arada sırada çevrilerek pişirilir. Pişirme işlemi bir çukur kazılıp et içine sallanarak da yapılabilir.

-Sıyırma :
Ayşe kadın fasulyenin tazeleri toplanıp, yıkanır, temizlenir ve toprak tencereye konur. Üstüne biraz patates eklenerek yeterince su konur. Taze birkaç kabak yaprağı örtülerek, üzerine ağırlık yapması için bir taş konur. Pişirinceye kadar ateşte tutulur. Pişince ateşten alınır ve suyu süzülür. Bir tepsi üzerine ters çevrilerek dökülür. Patatesler üzerinden alınıp, tuzu ekilir.Soğan ve közlenmiş biberle birlikte yenir.

-Arabaşı :
Özellikle yüksek bölgelerimizde kış mevsimlerinde pişirilir. Av hayvanlarının etinden ya da tavuk eti ile yapılır. Tavuk ve av hayvanlarının etleri iyice pişirilir. Acılı ekşili et suyuyla hamur yoğrulur ve pişirilir. Büyük bir siniye dökülerek soğutulur. Hamurun ortası açılır,et sulu çorba buraya konulur. Kaşıkla hamur alınıp çorbadan kaşıklanarak yenilir.

-Et Çevirmesi :
Babadağ ve Sarayköy yöresinde daha yaygındır. Koyun sırtlarından yağ kesilir. Bu yağlar baharatla ovularak bir şişe dizilerek serin bir yerde bir süre bekletilir. Kuru soğan kıyılarak salça ile ovulur. Köz halinde olan kömür üzerine, şişlere dizilen yağlar pişmeye bırakılır. Yağlar pişerek akmaya başlayınca yufkalara sıra ile basılarak emdirilir. Yağlar iyice küçülünce ye kadar bu işleme devam edilir. Daha sonra iyice emdirilen yufkalar salçalı soğanla siniler üstünde servis yapılır.

-Yoğurtlu Patlıcan Gömmesi :
Közde pişirilen patlıcanların kabukları soyulur. Yağ içinde tekrar pişirilir. Ayrı bir tabakta koyun yoğurdu ezilir, içine sarımsak eklenir.. Yağda pişirilen patlıcanın üstüne yoğurt dökülerek karıştırılır.. Üzerine eritilmiş tereyağı gezdirilir. Sıcak olarak taze soğan, tere, maydanoz, nane, biber kızartması, taze biberle birlikte yenir.

-Et Kapaması :
Genellikle Babadağ yöresinde pişiririlen bir yemek çeşididir. Koyun, oğlak veya kuzu eti küçük parçalar halinde doğranır, salça ile ovulur. Sarımsak, soğan ve patates doğranır,Hepsi bir tencerenin içine doldurulur. Üzeri bir tava ile kapatılır ve tencere ters vaziyette kömür ateşinin üzerine konur ve pişmeye bırakılır. İstenirse tavanın boş kenarlarına pirinç ilave edilebilir veya suyu ile de ayrıca pilav pişirilebilir.. Et kapaması sıcak olarak, yanında salata ile servis yapılır.

-Sura :
Koyun veya keçi etinin kaburga kısmının etinden yapılır. Etli kaburganın et kısmı kemiğinden ayrılarak açılır. Kemik ile et arasına pirinç, karabiber, kırmızıbiber ve baharat çeşitleri konup et kapatılarak dikilir. Sonra bir tencere içine oturtarak az su ve tuz ilavesiyle pişmeye bırakılır. Piştikten sonra olduğu gibi sofraya konur, sıcak olarak yenir. Bu yemek genellikle Kale ilçemiz ve köylerinde yapılmaktadır.

-Keşkek :
Orta Asya'dan bu yana milli yemeklerimizden biridir keşkek. Keşkek en çok Babadağ'da usulüne uygun olarak yapılır. Keşkeğin ana maddesi yağlı keçi veya koç eti ile dövülmüş buğdaydır. Genellikle düğünlerde yapıldığı için, bu tarifimiz 750 kişiliktir. 40-45 kg. kadar yağlı keçi veya koç eti, 30 kg. dövülmüş beyaz buğday, 2 kg. tereyağıdır. Büyükçe bir kazan içinde buğday, başka bir kazanda et normal ateşte pişirilmeye başlanır. Buğday piştikçe ağır ağır ara sıra karıştırılır ve pişen etin suyundan eklenir. Et iyice piştikten sonra çıkarılır ve kemiğinden ayrılır ve iyice ezilir ve tamamen pişen buğdayın içine eklenir ve karıştırarak bir süre daha pişirilir. Daha sonra tereyağı bir tavada kızartılır.. Üzerine kırmızı biber ilave edilir. Keşkeğin üzerine tabaklara konduktan sonra gezdirilir. Yanında turşu veya salata ile birlikte yenir.

-Gındıra Çorbası :
Ayıklanan ve temizlenen gındıra önce sıcak suda haşlanır. Haşlandıktan sonra kabuğundan ayrılır. Haşlama suyuna yağda kavrulmuş soğan ilave edilir. Ayrıca erik, ekşi ve tuz katılır. Sonra on dakika kadar daha kaynatılarak yenir. Gındıra çorbası, genellikle Çameli yöremizde yapılmakta olup lezzetli ve bol C vitaminlidir. Gındıra ayrıca bulgur ve pirinç pilavlarına da karıştırılarak yapılabilir.

20 Şubat 2008 Çarşamba

Denizli Şivesi / Atila Girgin

DENİZLİ ŞİVESİ

1) e mi gibi estetik harikası kelimelerin kullanıldığı Denizli yöresinin konuşma stili.
Ayrıca 'hööle bi yürüyüp gelive biyo ,
irahmat yaiyosa semsiyeni de alive ' gibi cümlelere de sahiptir.

2) önkü tası horaya go = Şu tabağı oraya götür Hangırıya goycem teeze ? = Hangi yere koyacağım teyze ? Hönkürüye gıı.. Oraya işte.. needip goyyonuz = Ne yapıyorsunuz

3) gülü gülü deezem = Güle güle teyzem

4) senin oğlan hangi bölümü kazandı? = Tıpa kazandı

5) - yandaki site var ya........ işte ordaki bekçiyi vurmuşlar! - bekçiye ??!! - bekçiye vurmamışlar!! bekçiyi vurmuşlar! - bekçiye ??!! - hey allahım

6) anegin ……..ı = (ananın …..ı) şu ana kadar yaklaşık 500 kişi üzerinde yapılan deneylerde Denizli'ler hariç, bu küfrü kimse söyleyememiştir.

7) Al bunu ' götüve cesen götürüve, götüve micesen götüvecek vaa.. . ' Bu paraya götüreceksen götür, götürmeyeceksen,götürecekler var.

8) nerem deding? : hasta birisinin şikayetinin ne olduğunu sormak için kullanılır. örnek cümle :kişi a: nerem deding bizim gıız? kişi b : sooma gareee, öskürü öskürü bitmediii. soonuda hurama hööle bi ağrı girdi. kıpırdeyemeyyon. tokturu gitçen hindi...

9) extreme olarak nitelendirdigim bir örnek; enkini enkirden al enkireye goyve =( şunu şuradan al şuraya koy )

10) sevgili ninem sokakta güneşin altında oynayıp terleyen kuzenime kızmaktadır:-demingkden ben sene kölgelerde oyna dimedim mi?- .....-geberdirin çocuk seni- .....-git önkü yüzünü yuuka gel.sırtındakini de değiştir.koş baken!!!!

11) Dünyanın neresinde olursa olsun, o memlekette hangi dil konuşuluyor olursa olsun iki Denizli'linin birbirini tanımasını sağlayan konuşma tarzı. Konuşanların asla utanmadığı, düzeltme ihtiyacı hissetmediği az sayıda ağızdan biridir bu coğrafyadaki , bilenler için çok estetik ve akıcıdır.

12) Türkçe öğretmenlerinin bile 'pekiyi ama i ve e hallerine karıştırıyorsun' dediği,hoş bir şive. Otobüs yolculuğunda kendinden çok su istenen Denizlili bir muavinin ; 'sayin yolculaamız duz mu yaladıngız? Hareme kadar su yok gaari' dediği de bir arkadaş tarafından aktarılmıştır.

13) İsmin hallerine bir haller olan şivedir. Lisedeyken matematik hocası vardı Denizlili her ne kadar Üniversite bitirse de şive gitmiyor olsa gerek ' Bugün Elif'e kaldıralım.' gibisinden laflarıyla her ders ayrı bir faciaya yol açma riski taşırdı.

14) Denizli doğumlu ya da çocukluğunuz burada geçmişse zihninizden hiç silinmeyecek şive, Türk dili profesörü olsanız, TRT ana haber bülteni sunucusu olsanız da gerektiğinde Nedipbarin , Tavasi gitcem ben , ahmet de ordan gelipba tarzı cümleleri hiç çekinmeden kullanır , kendinizle gurur duyarsınız.En güzeli bunu yaşlı insanlarla konuşmaktır.

15) ' Sıranızı geçin ' Denizli Anafartalar Lisesi Müdürünün öğrencileri hizaya sokmak için söylediği emir cümlesi.

16) Herkes cik-cuk'le konuştuğu için son derece şirin gelir kulağa yöre insanının konuşması, ciddiye almak zordur bazen. Bu yörelerde pazar yerinde dolaşmak da çok keyiflidir. Yaşlı teyzecikleri öpmemek için zor tutar bazen insan kendini ortalıkta bir saat dolaşıp diyalogları dinlemek bile meditasyon etkisi yapabilir. Örnek:- domat dati veecenmi iki gilo. - dattim dat tim , aha suracik ta , aliveecen mi ?- alcem de tobayi aciveecen mi ? - accem de parami cikariveemedim bi dakka bekleyi veecen mi?- bekleyi veririm nolcekki... şeklinde uzar gider. Bir süre ortalıkta dolaştıktan sonra 'beni bak ' denilmesi normal gelmeye bile başlayabilir...

17)Denizli'de iki kadın pazarda karşılaşırsa şu repliğin geçmesi kuvvetle muhtemeldir:
-Ne buuuu neree gidik gidesiiin?-Çocuklaaa döndeeme (dondurma) isteep turuu ne zımandıı.. -pazarı varem de dalgan alem.. (Pazara gidip dalagan = ısırgan otu alacak)

18) Mesela 'biyol' vardır, bir şey isterken kullanılır. Örneğin: 'Biyol ötüvee çil horozum ' (bir kere öter misin çil horozum?) 'dinelmek' vardır, ( ayakta ) durmak anlamında ;- Bizim oğlan orda dinelme de beni bi çay yap. = arkadaşım/çocuğum ayakta durma da bana bir çay koy.gahpeerif ( kahpe + herif ) sık kullanılan bir küfürdür. Gahpecik, gahpenin doğurduu, gahpe garı gaşlı (kahpe karı kaşlı) gibi türevleri mevcuttur. Denizli şivesi ortamda Denizlililerle fazla bulunulduğu vakit dillere pelesenk olmakta, dilin ayarı kaçabilmektedir.

19) Rivayet olunduğuna göre pazar yerinde uzun süren bir alışveriş sırasında güzelim ürünleri alıp almamakta kararsız kalan müşteriye karşı satıcı kadın cevap verir: 'götüceksen götü götümiceksen götüme.. go'. Dilimizin yöresel elastikliği konusunda denizli lehçesi en dikkati çeken tarzdır denebilir.

21) yavrım ben onu nezmandır söleboturum... bilip batırın mı? yavrum ben onu ne zamandan beri söyleyip duruyorum, biliyor musun?

22) İstanbul şivesinden başka şive duymadıysanız, ilk seferde kafanızı sağlam karıştırabilecek, yurdumun en komik şivesi

23) Denizli şivesi diye bir şey yoktur Denizlice vardır.

24) Eşsiz bir şivedir. Gapçık ağızlı diye bir kavram vardır misal. Beni bırakın, hala ne olduğunu anlayabilmiş bir nene, dede yoktur. Bu şivenin özü komedi üzerine kurulu gibidir sanki. Misal dedeniz size küfreder ama belki anlayamadığınızdan belki de söylediği şeyin komikliğinden dedenize kızamazsınız bile. Fransızca küfür edildiğine iltifat edildiğini sanmanız gibi bişey.-dede neden bu böyle? -sus bakem gapçıkaazlı!-o ne demek dede?-höyt höyt edip durma bakem gömüveğcem şimcik depçiğine İşte böyle, bu ve bunun gibi kendine ait söylenişi son derece komik, ama ne anlama geldiği tam bir muamma olan kelimeler içerir bu şive.

25) Mersindeyiz , Denizlili bir hemşerimiz öğretmen… Sınıfta gürültü yapan bir öğrenciye bağırır,'Kızdırmeyin bene, şindi sene tahtaya kaldırıp, sıfır bascen. '

26)Seneler evvel, memleketinde elektrik olmayan Denizlili İstanbul'a gidip caddelerde yanan lambaları görünce şaşkınlıktan şöyle demiş:'Yanıp ba…..yanıp ba…..Ne gaz yetçek ne fıtıl.. '

27)İstanbul'da hamamda başı sabunlu gözleri kapalıyken sabun kalıbını yürütmüşler bizimkinin. Olayı arkadaşına anlatmış, -Gahpa çocukları..hamamda bana sabunsuz kodular = ( Hamamda beni sabunsuz bıraktılar)

28) 'Çeşmide gala, gavga edip bala.. = ( Çeşmede kadınlar kavga ediyorlar)

29) Kızının pilotla evlenmesinden korkan anne olayı komşusuna anlatır ; vessen oğlan uççek , e vemesen gız gaçcek , netcen garı vecen garı

30) bene ehmek edivecen mi ! = ( Bana ekmek yapar mısın)

31) uyumeyom , ne vaa hacı uyumeycek , yum gozunu uyusun

32)
'nişlegobban'----- ne yapıyorsun? ne var ne yok'sene ganarecii sene'---- seni kerhaneci seni ---işlerden sıkılan bir denizliden duyulması muhtemel cümle de şöyledir:'gaç hada aman deyen bu niyi la, bıktım avradını kestigiminin işinden'

33) 'yi bi'= bir tane almaz mısın?

34)
barbar yiyem: beraber yiyelim
kel baş: karnabahar
buydum: üşüdüm
ileyen :leğen
inahtar:anahtar
irecep:recep
ırmazan: ramazan
fıydırıvemek:fırlatmak
sıfra bezi:masa örtüsü 

* * * * * * * * * * 
Kaynak: ekşi sözlükten derlenip, ileti olarak gönderilen bir e-postadan alınmıştır.

17 Şubat 2008 Pazar

Sarayköy Orta Okulu Yıllarım - (1964-1967) / Atila Girgin


Sarayköy Orta Okulu (1964 – 1967)


Orta Okula, 1964-1965 Öğretim yılında başladım. Sakıp Özbek Müdürümüz, Mustafa Aytekin Müdür Yardımcımız idi. Mustafa Aytekin öğretmenimiz Müdür olarak başka bir yere tayin olup gidince, yerine Erol Kudal öğretmenimiz atandı. Müdürümüz Sakıp Özbek’in başka bir il’e tayini çıkınca Ergül Akyar öğretmenimiz Müdür olarak geldi. Demek ki personel hareketinin fazla olduğu yıllarmış.
Okulumuz o yıllarda bölgede başka okul olmadığından, bölgenin çekip merkezi idi. Merkez dışında civar köy ve kasabalardan da öğrenci arkadaşlarımız okumaya gelirdi. 

Orta Okul sonrasında ise; okumak isteyenler, ilçede o yıllarda Lise ve dengi eğitim kurumları olmadığından, en yakın merkez olarak Denizliye gitmek zorundaydılar. Kiralanan münübüslerle Denizliye okula gidip, gelinirdi.

O yılların Saayköyünde, okulumuzun öğretmenlerinden aklımda kalanların isimler ve girdikleri dersler şöyle idi:
Sakıp ÖZBEK ( Tarih), Mustafa AYTEKİN (Matematik), Erol KUDAL (Türkçe), Ergül AKYAR(Matematik), Ünsal AYCAN (İngilizce), Ülkü AKYAR (Türkçe), Sevim KARABAY (Coğrafya, Resim), Nebi Hocamız(?) (Tarih, Coğrafya), Nazmi Hocamız(?)( Kimya ), Ahmet ORAK (Fizik),
Hüseyin GİRGİN (Tabiat Bilgisi, Ticaret, Tarih), Süleyman VURAL (Müzik), Kamil AKTUĞ (Din Dersi, Beden Eğitimi), Hüsam BARDAK (Beden Eğitimi). 

Öğretmenlerimizle ilgili vurgulamak istediğim önemli ayrıntı ise; öğretmenlerin sayıca yetersizliğinden, okulun kadrolu öğretmenleri yanısıra, İlkokullardan takviye öğretmenlerimizin de bulunması idi.

Bizlerin eğitim yönünden bu ğünlere ulaşmasını sağlayan, yetişmemizde önemli katkıları olan tüm sevgili öğretmenlerimize sevgi ve saygılar sunarım. 
Hayatta olanlarına, sağlıklı ömür ve kaliteli yaşam dilerim. Vefat eden öğretmenlerime tanrıdan rahmet dilerim. Toprakları bol olsun, ışıklar içinde yatsınlar.

Arkadaşlarıma gelince; resimlere bakıyorum da, yüzler ne kadar tanıdık gelse de, isimleri anımsamakta zorlanıyorum. Demek ki insan beyni unutma özürlü olmalı. İşte anımsadığım bazıları: Tahsin Başöz, Hüseyin Aktuğ, Saffet Vural, Mehmet Harmandalı, Hüseyin Çakır, Ahmet Semih Tülay, Galip Akman, Sinan Sinanoğlu, Osman Selvi, Asuman, Nihal, Neriman vb....

O yıllar, güzel yıllardı. Hep anımsanacak yıllar. İnsanın çıkarsız dostluklar kurduğu, içten, art niyetsiz ilişkilere sahip olduğu, kardeşlik ve barışın egemen olduğu yıllar. Güzel yıllar, sizi hiç ama hiç unutmadım, unutmayacağım. 

Artık o okuldan geriye bir şey kalmamış, binaları kullanılmıyor. Başka bir kurumsal dönüşüme uğramış. Okul Liseye dönüşmüş ve yeni binalara taşınmışlar. Benim güzel okulumdan artık eser kalmamış. 

Benim güzel günlerim, benim güzel okul yıllarım, sizi unutmak ne mümkün? Geçti yıllar, geçiyor yıllar, sağ olup, görürsek yine de geçecek yıllar, gel gör ki çocukluk yıllarını nasıl aramassın?

O güzel yıllarımı görsel kent belleğine not düşmek istedim. Anımsanmasına katkı sunduysam ne mutlu bana.
Kusurlarımız olduysa af ola.....
Geçiyor yıllar, geçiyor yıllar....
Geçti gitti o güzelim yıllar acı tatlı anılarla. Sürçü lisan ettise affola. Dostlukve esenlik dileklerimle.


Benim güzel İlk okulum: Sarayköy Gazi İlk Okulu - (1959-1964) / Atila Girgin

Sarayköy Gazi İlk Okulu (1959-1964)


Benim sevgili okulum. 
Okul denilen kurumsal kimliği ilk seninle tattım, seninle yaşadım ilk sevgileri, ilk korkuları da. 

Hani derler ya çocukların korkulu rüyası bir söylemle "Aşıcı geldi", İşte o zaman ki korku ve şaşkınlıklarımızı bilmem nasıl anlatsam ki?. Mümkünatı yok anlatabilmenin, ancak yaşayan bilir o anlarımı desem, ne desem, nasıl desem bilmem ki. 
   
Okula 1959-1960 öğretim yılında başladım. Başöğretmenimiz Ahmet Küçük, İlk öğretmenim Sadık Kocabaş, Sonraki öğretmenim Ömer Gültekin.

Okulumuzun öğretmenlerinden anımsadığım bazılar:
Sadık Kocabaş(Çal), Hüseyin Girgin(Sarayköy-Gerali- Benim sevgili babamdı o, çocukluk yıllarımın idolü güzel insan, Köy Enstitülü canım babam.) Hüsam Bardak(Çal), Rafet Taş(Kaklık),
Ömer Gültekin(Buldan-Dirbollu-Narlıdere), Ahmet Küçük(Çal),
Ahmet Türcan(Buldan), Mustafa Meriç(Sarayköy-Beylerbeyi), Osman Küçük(Çivril), Suzan Kudal(Şavşat) .
İsimlerini anımsayamadığım yada yanlış anımsamış olabileceğim öğretmenlerim beni bağışlasınlar. Öğretmenlerimin halen hayatta olanlarına sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerken, vefat eden öğretmenlerime tanrıdan rahmet dilerim. Toprakları bol olsun. Işıklar içinde yatsınlar.

1.sınıfı ana öğrenci kapısından girişteki sol kanattaki en uçtaki avluya bakan cephedeki alt kattaki sınıfta okuduğumu anımsar gibiyim. Sanırım son sınıfı da yine aynı girişten sağ kanattaki en uçtaki avluya göre arka cephedeki sınıfta okuduk. 
Koridordaki Piyono da anımsadığım önemli bir ayrıntı. Önünden geçerken şöyle bir tuşlarını baştan sona dokunuverirdik. Bu ne güzel bir düşüncedir ki, o yıllarda ilk okulda böyle bir müzik aleti bulunduruluyor, kullanıma hazır tutulabiliyor.

Okullu günlerimizde, gün’e, süt içerek başlardık . Sütün şekeri yoktu. Nede zor gelirdi şekersiz sütü içmek. Sonra sıcak sıcak mis gibi kokan fırından yeni çıkmış ekmek, tereyağı sürülerek bizlere verilirdi. Hey gidi güzel günler hey.

Sonradan "coni yardımı" olduğunu öğrendiğimiz süt saatimizle ilgili bişeyler de söylem isterim azcık da olsa. 

Bahçede koridorlarda koca koca teneke kutularda  süt tozları ve tereyağlarını görürdük zaman zaman. Bizlere "Amerikan yardımı imiş bunlar. 

Türk çocuğunun beslenmesine katkı sunuyorlarmış böylece dünyanın efendileri. 
Öyle dedilerdi bizlere, bizlerde sanki inanıverdik, sanki çok umurumuzdaydı. 
Oysa bizler için aslolan bir şeyler yiyebiliyor olmaktı. Hani bi söylem vardır ya, "dayak görürsen kaç yemek bulursan yumul" gibi bişey. Bizlerde öyle düşünüyor olmalıydık.  

Okul bahçesinde sıraya girer, sıcacık tereyağlı çeyrek ekmeklerimizi de zevkle yer, sütümüzü de içerdik.

Süt tozundan yapılan ve koca kazanlarda kaynayan şekersiz süt, bazen çok hoşumuza gider, bazen de devamlı içmekten mi kaynaklanır, ya da çok sulu olmasından mı ya da şekersiz olmasındanmı bilmem, kokusu bizleri rahatsız eder, bıktırır dı. Dayağı göze alıp, sütü gizlice döktüğümüz de olurdu zaman zaman.

Ne de tatlı anılarımızda vardı orada. "Hayvanat bahçesi" dediğimiz, okulumuzun bir köşesindeki tel örgülü kafeslerdeki o mini minnacık tavşanlar geliverirdi aklıma zama zaman.
Okula arka kapıdan girince tam karşıda hayvanat bahçemiz vardı , içerisinde tavus kuşu, tavuk ve tavşanlar. 
İlk okul resimlerime bakıyorum da arkadaş simalarını anımsar gibi olsam da çoğu arkadaşımın isimleri anımsayamamanın üzüntüsünü duyuyorum. 
Ne güzel geçti o yıllar, o güzel çocukluk yılları.......

Benim güzel günlerim, benim güzel okul yıllarım, sizi unutmak ne mümkün? Geçti yıllar, geçiyor yıllar, sağ olup, görürsek yine de geçecek yıllar, gel gör ki çocukluk yıllarını nasıl aramassın?

O güzel yıllarımı görsel kent belleğine not düşmek istedim. Anımsanmasına katkı sunduysam ne mutlu bana.
Kusurlarımız olduysa af ola.....
Geçiyor yıllar, geçiyor yıllar....


Sarayköy İstasyon Caddesi ve Okul yollarım, geçiyor yıllar / Atila Girgin



"Sarayköy İstasyon Caddesi ve Okul yollarım, geçiyor yıllar" 

Okul yolumuz ne de güzeldi: Yerel söylemle kavak dediğimiz çınar ağaçları öyle heybetliydi ki, tüm caddeyi sarmalardı adeta. Hele sonbahar geldimide o yapraklar caddede sanki bir örtü oluştururdu. Kuru yaprakların üstünde o hışırtılarını duyarak yürümekte ayrı bir zevkti biz çocuklar için. Bir tarafında "çay" olarak adlandırdığımız dere İstasyon caddesi boyunca salına salına akar, Muhlis Tokat Bey'in evine gelmeden önce sola doğru kıvrılırdı. Buraya kadar dere boyunca sık ve görkemli çınar ağaçları ayrı bir güzellik katardı okul yolumuza. O güzelim cadde sanki bir kul yapımı değil, bir doğa harikasıydı adeta. Kimi öngörüsüzler bizleri deremizden ve çınar ağaçlarından yoksun bıraktılar. 
Çayımızın pınar gibi berrak ve duru akan suyu aşı yağmurlardan sonra birden azgınlaşır, adeta kükrer gibi olurdu ve doğaldır ki bu haliyle de bizlere korku salardı. Ama yine de berak suyu, şırıltılı sesiyle, o bizim sevgili deremizdi, o bizim okullar yolumuzun ayrılmaz bir parçasıydı. 

Bizim hani o belleklere kazınmış güzel çayımız daha sonra "Hükümet ve Belediye" binalarının önünden geçer, aşağı mahalleyi boydan boya katederek, kıvrıla kıvrıla akarak ana su yolu Menderes Nehrine ulaşırdı.

Benim güzel okullarım (Gazi ilk Okulu ve Sarayköy Orta Okulu) İstasyon caddesinde ve karşılıklı olarak bakarlardı biribirine. 
Gazi okulum derdi ki bizlere; burayı tamamlamadan geçiş yok öteye. Orta okulumuzda derdi ki bizlere; önce karşı okulu tamamla da gel, yoksa almam seni içime.

İlk Okulumuzun dış yan duvarına bitişik Halil İbrahim amcanın kulübesi, karşışında da Esmer Ali'nin kulübesi. 

Sıcak çeyrek ekmek içerisine 15 krş’luk beyaz peynir ne de güzel gelirdi bizlere. Aman yarabbi o ne güzel, o ne enfes tattı öyle. Ne de çok severdik peynir ekmeği. Demek ki somuncu toplum olmamızın da bir göstergesi olmalı. 

Yine aynı kulübelerden aldığımız divit şekerlerine ne demeli? nede  zevkle yerdik yalaya yalaya. 
Değişik renkleriyle macun şekerini, pamuk şekeri de unutmak mümkün mü?. 

Benim güzel günlerim, benim güzel okul yıllarım, sizi unutmak ne mümkün? Geçti yıllar, geçiyor yıllar, sağ olup, görürsek yine de geçecek yıllar, gel gör ki çocukluk yıllarını nasıl aramassın? 

O güzel yıllarımı görsel kent belleğine not düşmek istedim. Anımsanmasına katkı sunduysam ne mutlu bana. 
Kusurlarımız olduysa af ola.....
Geçiyor yıllar, geçiyor yıllar....