10 Temmuz 2009 Cuma

Zaman Tünelinde İstasyon Caddemiz, Tren İstasyonumuz ve Okullarımız / Atila Girgin


"Zaman Tünelinde İstasyon Caddemiz, Tren İstasyonumuz ve Okullarımız"

Okul yolumuzda ne güzeldi: Bir tarafında Gerali köyünden kente doğru salını salını gelen dere, İstasyon caddesi boyunca akar, Muhlis Tokat Beyin evi yakınından, dokuzların evin köşesinden sola doğru sapardı. 
Buraya kadar dere boyunca sık ve görkemli çınar ağaçları ayrı bir güzellik katardı okul yolumuza. Pınar gibi berrak ve duru akan suyu yağmurlardan sonra birden azgınlaşır, adeta kükrer gibi olurdu ve doğaldır ki bu haliyle bizlere de korku salardı. 
Bizim güzel çayımız daha sonra Hükümet ve Belediye binalarının önünden geçer, aşağı mahalleden kıvrıla kıvrıla akarak ana su yolu Menderes nehrine ulaşırdı.
Benim güzel okullarım (Gazi ilk Okulu ve Sarayköy Orta Okulu) İstasyon caddesinde ve karşılıklı olarak bakarlardı biribirine. 
Gazi okulum derdiki bize; burayı tamamlamadan geçiş yok karşıya. Orta okulumuzda derdi ki bize; önce karşı okulu tamamla sonra gel, yoksa almam seni içime.
İlk Okulumuzun dış yan duvarına bitişik Kulübeci Halil İbrahimin amcanın kulübesi, karsısında da EsmerAli’nin kulübesi. 
Sıcak sıcak çeyrek ekmek içerisine 15 krş’luk beyaz peynir nede güzel gelirdi bizlere. Aman yarabbi o ne güzel tattı öyle. Ne de çok severdik peynir ekmeği. Demek ki somuncu toplum olmamızın da bir gereği ve göstergesi olmalı bu. 
Aynı kulübelerden aldığımız divit şekerleri de nede zevkle yerdik. Değişik renkleriyle macun şekerini, pamuk şekeri de unutmak mümkünmü? 
Benim güzel günlerim sizi unutmak ne mümkün. İnsan belleği ise nede unutkan oluyor. Yaşanmamış gibi görünsede dolu dolu yaşanmış yıllardı o yıllar. Ah o zaman yok mu, çoğu şeyi adlıda götürdü bizden.
Benim güzel günlerim, benim güzel okul yıllarım, sizi unutmak ne mümkün? Geçti yıllar, geçiyor yıllar, sağ olup, görürsek yine de geçecek yıllar, gel gör ki çocukluk yıllarını nasıl aramassın?
O güzel yıllarımı görsel kent belleğine not düşmek istedim. Anımsanmasına katkı sunduysam ne mutlu bana.
Kusurlarımız olduysa af ola.....
Geçiyor yıllar, geçiyor yıllar....

5 Temmuz 2009 Pazar

Sarayköy ağzıyla bir söyleşi



“Akidesle neledesigiz gari, ani kimsile bisey yazmebba isigiz gucuguz bek mi cok”,

“Anaa Mıstafali ossun vasin netcen dee solenip durmu gari. Gine eyi kotu iscezin var, hec olmiyanla ne essing. Hekesin bi sikintisi va gari ..
Akides sen de dinneniken siir, iroman yazasing gari. Kaapizigida yoruse gidive gucculu o hec tasilanma emi. Galk galk hadi gari, ani hole silkilenive ad gendigni disalara Istambolun geyfini cikarive “,

“hişşş gıı hatçe benim yok valla oturup duruum evcecezimde, sıkıldım elemme ne etçen bizim işlee bööle, eççik çalış bol bol yat. Kaapız gibi oldum yemin osun. Yatı yata büyüpduruum “

4 Temmuz 2009 Cumartesi

BİR DÖNEMİN SARAYKÖYÜNE AİT BAZI GELENEK VE GÖRENEKLER / Atila Girgin

SARAYKÖY’E AİT BAZI YÖRESEL GELENEK VE GÖRENEKLER

Kentleşme olgusuyla birlikte geleneksel alışkanlıklarda değişmektedir. Bu bağlamda küresel baskı ve egemen kültürlerin etkisi altında giderek kaybolan değerlerimizi unutturmamak, yöreye özel ve yöreyi farklı kılan özgün duruşları, gelenek ve görenekleri açığa çıkarmak, paylaşmak ortak sorumluluğumuzdur. Özellikle sevgili gençler, büyüklerinin bu konulardaki birikimlerini onlardan öğrenerek, video, fotoğraf ve yazılı olarak herkesle paylaşmalılar ki bu değerlerimiz korunabilsin, yok olmasın ve de bize özel güzel şeyler tüm yurdum insanıyla da paylaşılabilsin.

Sarayköylüler ve Sarayköy dostları, yöresel ve bölgesel, kültürel ve sosyal etkinliklerden, ulusal ve dini bayramlardan, yörenin ortak değer ve mutluluklarını, gerek yazışarak, gerekse fotoğraf ve videolarla paylaşırsanız, dostluk, kardeşlik, adına güzel şeyler yapmış olacaksınız.

İnsan davranışları, bulunduğu dönem ve koşullar içinde bir anlam bütünlüğü ve davranış tutarlılığı oluşturur. Geçmişin davranışlarını bugünün bakış açısıyla yargılamamak gerekir. Bu değerleri, doğru yada yanlış olarak değerlendirmek yerine, yöremizin o dönemdeki birer gerçeği olarak kabul etmemiz gerekir.

İşte sizlere, farklı kültür, din ve ulusların karşılıklı etkileşimlerinden arda kalan, yöremizdeki bazı davranış ve inançlardan bazı esintiler:

Yöredeki inanca göre eşik uğursuzdur, şeytan ve cinlerin saldırısına uğramamak için eşiğe basılmaz, eşikte oturulmaz.

Damında baykuş ötenin evinden ölü çıkacağına, evinin üstünden kuzgun geçen çiftin nikahının bozulacağına inanılır.

Ateş yanarken birden alevlenirse, biri ev sahibini andığına inanılır, ateşin çatırdayarak yanmasından, ev sahibi hakkında dedikodu yapıldığına inanılırdı.

Loğusa ve bebek kırk gün dışarıya çıkarılmaz. Doğumun 15, gününde yıkanan ve tuzlanan bebek için aynı gün kurban kesilirdi. Kurban etinden “Etli pilav” yapılırken kemikleri de gömülür. Loğusayı görmeye gelenlere loğusa çayı yada şerbet ikram edilirdi. Yeni doğan bebeklerin gözüne sürme çekilirdi. Çocuk erkekse sürmeyle yüzüne sakal bıyık yapılırdı. Kırk hamamından sonra anne, bebeğiyle birlikte ev ziyaretlerine gider. Konuk gidilen yerlerde çocuğa bir mendil içinde biraz şeker ve üç yumurta verilir. Bunlar verilmezse evdeki eşyaların fareler tarafından yenileceğine inanılırdı.

Yörede, ölü suyu ısıtılan kazanların altındaki sönmüş odunlar atılır. Ölü evden çıktıktan sonra yasin okutulur ve orada bulunanlara şerbet ikram edilir. Daha sonra birkaç ay, eve gelen konuklara hiçbir şey ikram edilmez. Elli iki gün sonra ölü evinde yufka açılır, helva ve pilav pişirilir ve bunlar dağıtılır.

Bilimsel olarak yanlışlığı kanıtlansa da o yıllarda, gecenin bir vaktinde yediğimiz yemeğin adı da “ YAT GEBER EKMEĞİ “ idi.

Bölge insanımızın yerel ağızla söylenmiş bir söyleşisini sizlerle paylaşarak kültürel değerlerimize bir katkı olsun isterim.

“akidesle neledesigiz gari,ani kimsile bisey yazmebba isigiz gucuguz bek mi cok”, “anaa Mıstafali ossun vasin netcen dee solenip durmu gari.gine eyi kotu iscezin var,hec olmiyanla ne essing. hekesin bi sikintisi va gari 

akides sen de dinneniken siir.iroman yazasing gari .kaapizigida yoruse gidive gucculu o hec tasilanma emi. galk galk hadi gari, ani hole silkilenive ad gendigni disalara Istambolun geyfini cikarive “, “hişşş gıı hatçe benim yok valla oturup duruum evcezimde. sıkıldım elemme ne etçen bizim işlee bööle,eççik çalış bol bol yat.kaapız gibi oldum yemin osun.yatı yata büyüpduruum “

Dost ve esen kalın.
Yaşamda her güzel şey sizin ve sizlerle olsun.

3 Temmuz 2009 Cuma

SARAYKÖYÜN YÖRESEL YEMEKLERİ VE DAMAK ALIŞKANLIKLARIMIZ / Atila Girgin

SARAYKÖY’E AİT BAZI YÖRESEL YEMEKLER VE DAMAK ALIŞKANLIKLARIMIZ

Kentleşme olgusuyla birlikte geleneksel alışkanlıklarda değişmektedir. Bu bağlamda yemek kültüründe de değişiklikler oluşmuştur. Bölge ve yöre genelindeki geleneksel alışkanlıklara göre durumun ne olduğuna kısacada olsa değinmek gerekirse; Geleneksel olarak günün ilk öğününde, tarhana çorbası ve yanında çiğ patlıcan yendiği bölgede, yerel beslenme alışkanlıkları ve yemek türleri varlığını yer yer sürdürmektedir.

Yöreye özgü yemekler arasında kedi börülcesi çorbası, ovmaç çorbası, sirkeli et, tas kapaması, kumbar, sacda işkembe, kuru patlıcan dolması, patlıcan közlemesi ve taratorlu börülce sayılabilir.

Toprağı bol olsun, ışıklar içinde yatsınlar, sevgili anneannemlerin Babadağ yolu üzerindeki bağ evlerinde, yukarıda saydığım yemeklerin hepsinin yapıldığı ve hala o leziz tadların damağımdaki yerinin eşiz olduğunu vurgulamak isterim. Yemekler, yer ocağı ateşinde ve toprak kaplarda orta ateşte uzun süre bekletilerek, dinlendirilerek yapıldığından, sonraki yıllarda o damak tadını hiçbir zaman hissedemedim. Büyük tepside içine ekmek doğranarak yenen tarhananın adı çocukluğumuzda tarhana aşı idi. Bir yer sofrasında, büyük bir sini etrafına dizilen üç kuşaktan aile üyeleri zevkle yemeklerini yerlerdi. Yemek sadece geçiştirilmesi gereken bir öğün değil, aile fertlerinin bir toplanma ortamıydı. Günün değerlendirilmesi, gereksinimler ve yapılması gerekenlerin konuşulduğu bir aile meclisiydi aynı zamanda.

Yine bu sofralardan aklımda kalan, o günlerde evlerde yapılan, bizlerin ev makarnası (Erişte) dediğimiz, ince uzun çubuk yada üçgen şekilli olarak kesilerek yapılan, üzerine bolca keçi peyniri dökülerek yer sofrasında büyük tepsi içinde servis yapılan makarnanın tadına da doyum olmazdı. Rahmetli anneannemin yaptığı tas kapaması, kumbar ve patlıcan dolmalarının tadını unutmak ne mümkün.

Ben burada ağırlıklı olarak 1960’lı yılların ilk yarısından bazı damak tatlarımı aktarıyorum. O yıllarda yazları bağ ve bahçelerine göçen aileler sonbahara değin oralarda kalırlardı. Ekmeklerini de kendileri yaparlardı. Yufka, bezirme, şipit, bazlama başlıca ekmek çeşitlerimizdi. Bezirmenin içine ekşili patlıcan közlemesi konularak yapılan dürümün tadı doyumsuzdu. Yine yeni yapılmış sıcak bezirmenin içine zeytinyağı sürülerek ve keçi peyniri konularak yapılan dürümün tadını da hiç unutamam. Mısır unundan yapılan ortalama bir tabak büyüklüğünde, üzeri susamlı sıcak bazlamanın, üzerine zeytinyağını döküp, çatal yada bıçakla bazlamayı deldirip yağını emdirdiğimiz o nefis lezzetteki bazlamaları şimdi bulda ye bakalım, ne mümkün.

Bilimsel olarak yanlışlığı kanıtlansa da o yıllarda, gecenin bir vaktinde yediğimiz yemeğin adı da “ YAT GEBER EKMEĞİ “ idi.
********************************

YÖRESEL YEMEKLERİMİZDEN BAZILARI:

********************************

KURU PATLICAN DOLMASI
Yazdan hazırlanmış, soyulmuş ve kurutulmuş patlıcanlar haşlandıktan sonra etle doldurulup, mangalda pişirilirdi.

TAHİNLİ KATMER
Hamur açılıp, içine tahin konur ve top top yapılarak yeniden açıldıktan sonra sacda pişirilir.

PATLICAN KÖZLEMESİ
Patlıcanlar közlendikten sonra kabukları soyulup, kıyılır. Soğanla birlikte kavrulan kıymaya, domates de doğranarak, bir süre pişirilir ve patlıcanların üzerine dökülür.

NOHUTLU ET
Bir gün önceden ıslatılmış nohut, parça etle birlikte tuzlu suda pişirilir.

Sevgili dostlar, güzel insanlar, Sarayköy den ayrılalı çok çok uzun yıllar olsa da kalbinin yarısını, bilincinin ve belleğinin bir kısmını Sarayköye ayırmış bir kardeşiniz olarak anılarımdan bazı esintileri aktarmış olmaktayım bu satırlarla.
Dost ve esen kalın.
Yaşamda her güzel şey sizin ve sizlerle olsun.
***************
Ayla Tire Unalp:
Atila Bey ellerinize saglik,boylesi guzel bilgi isiginizla aydinlanmak cok guzel:)
***************
Ayla Tire Unalp:
Atila Bey , "yat-geber ekmegi"nden bahsetmis.. okudugumda cocuklugum geldi aklima ve yuzumdeki gulumsemeyle ben de birseyler paylasayim dedim....Kucuklugumde odamizin birinde odun sobasi vardi ,uc odun koyarsin yanar gecerdi kozu kalirdi ve bu koz gecenin bir vaktinde kiskirtici olabilirdi...Benim sevgili ablacigim bu koze soganlari gomerdi,uzerinde biberleri kavlatirdi sonra da yufka ekmegini atardi kozun ustune o da bir guzel isinirdi...soganlari soyar,biberleri uzerine ufalar ve bir guzel durum yapardi ve bol eksili-zetinyagli yesil zeytinle amanda aman hepbirlikte bir guzel "yat-geberekmegi"ni yerdik..o lezzetler ve keyifler iyi ki zamaninda varmis ve yapilmis ...kendimi bu konuda cok sansli hissediyorum:)
***************
Koray Tezcan:
Sabah sabah canım tarhana çorbası istedi:Dumanı tütecek,yanında küçücük çiğ patlıcan;kaşıkla babam kaşıkla....
***************
Atila Girgin:
Sevgili kardeşcezim, yapmanı engelleyenmi varki canım tarhana çorbası istedi diyorsun. Yoksa Sevgili eşin yapmayımı bilmiyor çorbamızı. Eh napcen bilmez tabii, Yazık gelin kızımızı hiç Sarayköye götürmüyorsunki, kendinde yapmıyorsan tabiiki...
***************
Alpan Anıl:
Kavurmalı tarhana aşı adı güzel duruyor,çorbadan farkı nedir acep?
***************
Atila Girgin:
Yok aslında Farkı. O yoksulluk günlerinde benim sevgili halkım, çorbanın içerisine ekmek doğrayıp yerdi ve adınada bu nedenle Tarhana aşı denirdi. Ama o tat damağımızda öyle yer etmişki ben tarhanayı daima ekmek doğrayıp yerim ve o güzel çorba benim için daima TARHANA Aşı olmuştur hep.
***************
Alpan Anıl:
Evet yağda kızarmış bayat ekmek kıtırı ile nefis olur.
***************
Ayşen Cesur:
Evet ama tatlr değiştimi ne ayla
***************
Ayşen Cesur:
Ayrı tabklrda yedığımızdenmıkı onceden ortada bır tas haden buyrun gari kasıkle kasıkle vern