22 Kasım 2020 Pazar

SARAYKÖY HÜKÜMET CADDESİ - 1940' LI YILLAR / İBRAHİM HELVACI

SARAYKÖY HÜKÜMET CADDESİ - 1940' LI YILLAR

Kaynak: Facebook “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” GURUBU

Celalettin Tezer: Eczaneyi hatırlamadığıma göre demekki benden de eski, tam tarihi bir resim

İbrahim Helvacı: Sağdaki “Menderes Eczanesi” levhasının altındaki ismi büyüterek okuduğumuzda “Reşit Köksal” yazdığı görülüyor. Eczanenin “Menderes” adını dikkate alarak, bu fotoğrafın rahmetli Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Partinin kurulduğu 1946 ile iktidara geldiği 1950 yıllarına ait olduğunu tahmin ediyorum. Benim çocukluk dönemimden hatırlayabildiğim 1954-55 yıllarında Sarayköy’de bu isimde bir eczane ve eczacı yoktu.
1954-55’lerde Sarayköy’deki tek eczane Buldan Caddesi üzerinde, bugün Dündar Baybay kardeşimizin dükkanının bulunduğu yerde veya bitişiğinde yer alan Saray Eczanesi idi.Bu eczanenin sahibi, biri eczacı olan Denizlili Uzunoğlu kardeşlerdi; kardeşlerden eczacı olanın adı da hafızamda Burhan Uzunoğlu olarak kalmış,(çok emin değilim). Rahmetli Nazmi İplikçi ağabeyimiz de Saray Eczanesinde çalışırdı, (önce çırak, daha sonra kalfa).
Bir sure sonra (1957-58 olabilir) Saray Eczanesinin sahibi Uzunoğlu kardeşler Sarayköy’deki tek eczaneyi kapatıp Denizli, Bayramyeri’ne taşıdılar. ve Sarayköy bir süre eczanesiz kaldı. Çok geçmeden Nazmi ağabey, gene Saray Eczanesinin olduğu yerde yeni bir eczane açtı. Nazmi ağabeyin eczanesinin adı once “Sevil Eczanesi”, sonra “İnci Eczanesi” idi. Sonraki yıllarda “Ünsal Eczanesi” adını alarak Efe Meydanına taşınan bu eczane,1960’ları ilk yarısına kadar Sarayköy’deki tek eczane olarak çalışmaya devam etti. Sevgili Nazmi ağabeyimiz 1993 yılında geçirdiği bir trafik kazası sonunda; eşi Ünsal Hanım da bir-kaç yıl sonra eceliyle ve vakitsiz olarak aramızdan ayrıldılar. 1950’lerde başlayan “Ünsal Eczanesi”nin hikayesi de yaklaşık kırk sene sonra bitti. Işıklar içinde yatsınlar.
TC Orhan Güler: Belge niteliğindeki bu bilgileri bizlerle paylaştığın için ne kadar teşekkür etsek azdır.Ellerine sağlık İbrahim ağabey..(Dimağına sağlık demek daha yerinde olur herhalde )
Süreyya Doğan: Çarşı camisi sanırım.
Duran Adam Osman Yavuz: Fotoğrafı babam Tacettin Yavuz'a gösterdim. Eczanenin sahibi Reşit Köksalın oğlu sınıf arkadaşıymış. Sarayköye sonradan gelip Belediyenin işlettiği eczaneyi devir almışlar ve beş sene kadar işletmişler. Daha sonra eczaneyi İbrahim Helvacı abimizin bahsettiği Uzunoğulları devir almış.
TC Orhan Güler:Teşekkürler Osmancım..
Şükran Yavuzyılmaz: Eczaneyi hatırlamıyorum ama eczacıyı hatırlıyorum. Daha sonra galiba eski Buldan caddesinde eczanesi vardı. Daha sonra Saray eczanesi adı altında Burhan Uzunoğlu da ayni yerde eczane çalıştırdı. Reşit beyin damadı Hasköyden adını birden hatırlayamadım. Eczanenin kalfasıydı ayni zamanda. Oğlu Doçevde çalışıyor Denizlide Hatırlayınca yazarım tekrar.
Şükran Yavuzyılmaz: Sabit abi.Eşi Kadriye abla.
Şükran Yavuzyılmaz: Sabit Plevne
Özkaya Hülya: Bu köşenin kaderi eczane olmakmış heralde. Tesbitim doğru ise çetin ecz.sinin önceki yeri değilmi?
Beti Uysal Gürer: O tarihte sarayköyde yaşamak isterdim.o zamanın sadeliği güzelliği ve temizliği yok. Modernleşmek diye her yeri çirkinleştirdiler. 

21 Kasım 2020 Cumartesi

SARAYKÖY BUZ FABRİKASI VE ELEKTRİK JENERATÖRÜ (1953)

 

SARAYKÖY BUZ FABRİKASI VE ELEKTRİK JENERATÖRÜ (1953) / BELEDİYE FEN İŞLERİ BİNASI

Kaynak: Facebook “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” GURUBU

1953 yılında kurulan buz tesisi, Belediye'ye o tarihte 31.115.Liraya mal olmuştur.

Belediye tesisinde imal olunan buzlardan Sarayköye bağlı köylerden gayrı Buldan, Güney Burhaniye ve Babadağ kaza ve nahiyelerde zaman zaman istifadelenmiştir.

İbrahim Helvacı: Bu fotoğraf, binanın Buldan Caddesi tarafındaki bahçe bölümünden çekilmiş. Binanın diğer tarafı Elektrik Geçidi Sokağına bakar. Atatürk Caddesi üzerindeki bu sokağın bir köşesinde şu anda Özbaş Ticaret, diğerinde Özçiftçi Eczanesi yer almaktadır. Bugünkü Atatürk Caddesi’nin adı 1950’lerde “Çarşı Caddesi” idi; Elektrik Geçidi Sokağının adı ise hiç değişmedi.

1950’li yıllarda Sarayköy’ün elektriği bu binadaki jeneratörlerden sağlanırdı. Ayrıca yaz aylarında çok sıcak olan Sarayköy’ün buz ihtiyacı da bu binanın sokak cephesindeki buz imalathanesinden karşılanırdı. Halen yerinde duran bu bina Belediye Fen İşleri binası olarak kullanılmaktadır. 

O yıllarda Türkiye’de buzdolabı üretimi diye birşey yoktu; sadece dışarıdan ithal edilebilen ve çok pahalı olan buzdolabına büyük şehirlerde bile sadece varlıklı aileler sahip olabilirdi; Sarayköy’de ise kimsenin buzdolabı yoktu. Sarayköy’deki evlere ilk buzdolabının girişi 1960’lı yılların başlarına rastlar; o da sınırlı sayıdadır. 

Fotoğraftaki binanın sokak tarafında, bugün “Fen İşleri” levhasının bulunduğu büyük kapının hemen arkasında buz imalatının yapıldığı bölüm vardı. Yaz günleri o kapı hep açık olur; biz çocuklar kalıplarda buzun yapılışını oyun oynar gibi seyrederdik. Kalıplardan çıkarılan buzların satışını rahmetli Emin amca (Helvacıoğlu) yapardı. Bizim evimizle temel komşusu olan Emin amcanın evinin altındaki buzcu dükkanı, Atatürk Caddesi üzerinde ve bugünkü Özbaş Ticaret’in tam karşısına düşerdi. Emin amca, buz kalıplarını müşterinin isteğine göre 25-50-100 kutuşluk parçalar halinde, keserle ve büyük bir ustalıkla tek seferde kırar, bir ipe bağlayıp müşteriye teslim ederdi. Müşterilerin çoğunluğu da biz çocuklardık. Babalarımızın verdiği demir 25-50-100 kuruşlarla gider, Emin amca’dan buzu alır, eve veya dükkana götürürdük. Bazen buzhanenin önünde müşteriler yığılır, Emin amca daha dükkana götürmeden buzhanenin önünde buz satışına başlardı; arz-talep meselesi. 

Emin amcanın oğlu ve çocukluktaki oyun arkadaşım, sevgili kardeşim Mestan halen Denizli’de yaşıyor. Grubumuz üyelerinden sevgili Ali Helvacıoğlu da Emin amcanın yeğenidir; Ali de Denizli’de yaşamını sürdürüyor. Emin amcaya ve eşi Ayşekadın teyzeye rahmet diliyorum; her iki kardeşime de selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

Ruhsar Turgut: Zamanında biz de oradan buz alıp sularımızı soğuturduk.Hey gidi günler hey
Ramco Ramo: Burası hamamın yanı deyilmi
Mehmet Birol Menteşe: Mehmet amca;baba dostu, babamla hemen hemen her akşam içerlerdi.hepsine allah rahmet etsin,nurlar içinde yatsınlar.

Emin Helvacılar: Evet, aynen yukarıdaki bahsettikleriniz gibi. Mehmet Çavuş da benim kayın pederim. 

18 Kasım 2020 Çarşamba

SARAYKÖY ÇARŞI (ATATÜRK) CADDESİ-1933 / İbrahim Helvacı

SARAYKÖY ÇARŞI (ATATÜRK) CADDESİ-1933 / İbrahim Helvacı

Kaynak: Facebook “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” GURUBU

Şükran Yavuzyılmaz: İbrahim Helvacı, Bu hangi yönden bilemedim İbrahim.

İbrahim Helvacı: Şükran abla, soldaki dedem helvacı İbraam çavuşun dükkanı, artık gerisini siz benden iyi bilirsiniz..

Şükran Yavuzyılmaz: Tamam halkevi binası karşısında ada sinaması.İlerde sizin ev daha ilerde küçük Memedlerin ev.Sokaktan sonra Çakırların evi sonra nenemin evi.Aradakileri hatırlayamadım.En sonda cumbası görülen nenemin evi olabilir.Kurtuluş savaşı sırasında telgrafhane

İbrahim Helvacı: Şükran abla, Ada Sineması henüz yok. Arada unuttukların da zaten birkaç yer; şöyle ki: Halkevinden sonra helvacı İrfan Soykan'ın ve babasının evi ve dükkanı, buzcu Emin Helvacıoğlu'nun evi, onun altında kunduracı Mustafa (kokulu Mustaabey) ve oğlu İsm.....

Şükran Yavuzyılmaz: İbrahim Helvacı, Kenan şeref özmen ve Mehmet aşkınların dükkanı nenemin evinin altında idi.O dükkanların içeriye kapıları vardı.Herhalde önceden oda imiş.

Şükran Yavuzyılmaz: Hacı Baybayın dükkanı bizden önce.

Şükran Yavuzyılmaz: Belediyenin yerideki Park Kahvesinde Babamların bir fotoğrafı var.Bir ara paylaşmıştım.Bulursam tekrar paylaşayım.

İbrahim Helvacı: Merhaba Emsal, tanıdım tabii, emojinin yanlış olduğunu anlamıştım, sildim. Sevgi dolu Emine annemizi çocukluğumdan itibaren sık sık ziyaret ederdim. Artık sevgili evlatları Ali, Mustafa ve Etem dayılarımla ebedi uykularında birlikteler. Allah rahmet eylesin mekanları cennet olsun.

Sana ve eşine, evlat ve torunlarınla birlikte, sağlık içinde nice güzel yıllar dilerim.

Şükran Yavuzyılmaz: Bayrak olan yer neresi?Halkevimi?

Şükran Yavuzyılmaz: Sağ tarafta yol boyunca Osman Yavuzyılmaz Ilhamı Yavuzyılmaz Selami Yavuzyılmaz Sıtkı Yavuzyılmazın Özbaşların Tahirlerin dükkanları vardı.

Şükran Yavuzyılmaz: Bilenler katkısını koysunda sıralayalım dükkanları.

İbrahim Helvacı: Şükran abla,1933'e ait olan bu fotoğraf ben doğmadan 15 yıl öncesine ait. Ben ancak 1954-55 sonrasını hatırlıyorum. O yıllarda Selami ve Osman Yavuzyılmaz'ların iki ayrı bakkal dükkânı Çarşı Caddesi üzerinde değil, Buldan Caddesi üzerindeydi.

Çarşı Caddesi üzerinde, Belediyeye doğru giderken sağdaki Hacı Arif ile oğlu Sabri Özbaş'ın bakkal dükkânından sonraki dükkanlar şunlardı:

Terzi Nuri Kocairi, sonradan terzi Yusuf Saydan, manifaturacı Aksekili Hasan Ekmekçi, Necip Mutçalı'nın yazıhanesi, yedek parçacı Mehmet Tok, hırdavatçı Tahir Aksel, sonradan Saffet Babacan'ın lokantası, Sıtkı Yavuzyılmaz'ın dükkanı, bakkal İlhami Yavuzyılmaz, Sınger dikiş makinası bayiliği, Buldan Caddesi köşesini geçtikten sonra karşı köşede Kahveci Sadullah Pendik, terzi M.Ali Demirci, saatçi Hüseyin Örnek, Hulusi Tütüncü'nün simitçi ve tahinli pide fırını, Mustafa Çağlar'ın (genişağa) tatlıcı dükkanı, bakkal Hüseyin Kısa, Kaymakam evine doğru giderken karşı köşede manifaturacı Halil Aksoy ve üstünde PTT.

Ben artık burada durayım, çarşıdan hatırladığım daha çok yer var..

Osman Erdoğan: Abi,rahmetli babam bakkal Hacı Zeki Erdoğan'ın dükkanını unuttun mu?

İbrahim Helvacı: Unuturmuyum Osman, biliyorsun senin baban, benim de Hacı Zeki amcamın dükkanı o yıllarda Kaymakam evinin karşı köşesinde idi, daha Belediye'nin karşısındaki şimdiki yerine taşınmamıştı. Şükran Yavuzyılmaz ablanın sorusuna göre 1950-60'lı yıllardaki Çarşı Caddesini konuşuyoruz.

İbrahim Helvacı: Osman'cım, Çarşı Caddesinden Aşağı Mahalleye doğru giderken Halil Aksoy'un dükkanından sonra hatırladığım isimler şöyle:

Terzi M.Ali Özdamar, terzi Hacı Hasan Oğuzlar, lokantacı Ali Tel, helvacı Hacı Mestan Gürer dedemiz, berber Memiş ve oğlu Mestan Demir, sonra da sizin okul kitapları, kırtasiye ve bakkal dükkanı, sizin dükkandan sağa dönünce de manifaturacı Mehmet Maraş.

Derenin karşı tarafında hatırladıklarım da şöyle:

Terzi Dede Deveciler, Kahveci Cemal Uz, Müftünün Cemal'in (şükran Yavuzyılmaz'ın babası) lokantası ve fotoğrafçı Karagöz (Hüseyin Güvenç). Hepsine de Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.

Huseyin Akgur: Tahminim ce pekmez pazarının olduğu sokak ama köşedeki evde bayrak var bayağı eski fotoğraf.

TC Orhan Güler: Daha önce İbrahim abi yazmıştı,burası efe meydanından belediyeye giden yol. Sol taraftaki bina ibrahim abinin dedesinin helva ürettiği bina yani şimdiki özel idaresinin binası, ondan sonraki Saraykoy spor kulübünün binası . (sonra ARİF BÖCEK BİNAYI ALIP YIKMIŞ VE KENDİNE YENİ BİNA YAPMIŞ.)

16 Kasım 2020 Pazartesi

İki tek şeftali / Cengiz Çakır

İki tek şeftali / Cengiz Çakır

Küçük kardeşim hastalanmıştı. Bildiği tedavi yöntemlerini uygulayan anam çocuğunun iyileşmediğini görüp, onu doktora götürmeye karar vermişti. Babam bir yere gitmişti sanırım. Bıçakla başındaki “terlik”te dikili olan sekizlik altınlardan birininin ipliğini kesip, dikkatle kuşağının arasına yerleştirdi. Kardeşimin sömeleğini (sömelek: kundak), “bağ” denilen renkli yün iplerden okunmuş desenli şeritle sırtına sarındı.

Yavrım, yanım sıra sen de gel!” dedi anam. Birlikte yolumuzun üzerindeki komşumuz Deli Sadık’ın evinin önünden geçerken anam ona seslendi. Çocuğun hasta olduğunu, onu doktora götüreceğini bunun için altın bozdurmak gerektiğini söyledi ve yardım etmesini istedi. Kocaman bir şalvarı olan Sadık dayı önümüze düştü. Ziraat Bankası’nın alt yanında olan Aşyemez Hamdi’nin evine kadar gittik. Sadık dayı evsahibi ile konuştu. Alıcı ufak altını elinde evirip çevirdi, pek de memnun görünmeyen bir suratla kararlaştırdığı parayı verdi.

Doktor İbrahim Kocatürk’e gittik. İlkokuldan sınıf arkadaşım Bekir’in babası olan doktor, annemin anlattıklarını dinledi ve kardeşimi muayene etti. Reçeteyi yazarken bir yandan da çocuğun nasıl beslenmesi gerektiğini anlattı. “Bu çocuğa meyve suyu içirin” dediğini hatırlıyorum. İlâçları alıp eve geldik. Ben Mayıs sonunda kapanan yatılı okulda okuyordum. Tanık olduğum bu olay Haziran ayı ortalarında gerçekleşmiş olmalı. Yaz başlangıcında henüz yerel meyve ve sebzeler yetişmediği için ortalık bolluk değildi.

Anam gururlu insandır, elinde olanı muhtaç olana verir ama kimseden bir şey isteyemez. O gün pazar yok, manavın yolunu zaten bilmeyiz. Doktor meyve suyu içirin dedi. Kadıncağız sıkılarak komşumuz Şoför Mehmet’in karısı Pembe teyzeye gitti. “Derde derman için...” diyerek girdiği kapıdan elinde iki tane şeftali ile çıktı.

Annem ve kardeşlerimle bahçemizdeki eve gittik. Öğle yemeği yenecekti. Annem hasta kardeşime deva olacak şeftaliden birini aldı. Olgunlaşmadığı için sert olan meyveyi hıyar doğrar gibi küçük parçalara ayırdı ve ufak bir bakır çanaktaki suyun içine attı. Biraz karıştırdı, bir süre bekledi. Meyve parçaları dipdiri idi ve suyun renginde bir değişim olmamıştı. Suyun tadına baktı, meyve tadı filan yoktu. En sonunda “Nitmeliymiş bunu!” diyerek suyu bahçeye serpti ve meyvenin kalanını “Al sen ye!” diyerek elime tutuşturdu. Çağla tadındaki ham şeftaliyi ben yedim.

Meyvenin sıkılıp suyunun içildiğini, bunun için özel presler olduğunu, daha sonra fabrikalarının bile yapıldığını öğrendik. Kapalı kutular ve şişeler içinde bol şekerli ve esanslı olarak satışa sunuldular. Reklâmlarla tanıtılıp insanları tüketmeye özendirdiler. Yıllar yılı kasabamızda çalışan doktorla, anlayışlı bir kadın olan anam, yaşamsal bir konuda bile iletişim kuramamıştı. Ezerek suyunu içir deseydi anlardık elbette. Üzümleri ayağımızla çiğneyip şıra ve pekmez yapıyorduk zaten.

Üzerindeki hav tüyleri dolayısıyla olsa gerek, şeftaliye “tülü tombak” derlerdi. Yerli çeşitlerimizden bazıları küçük meyveli olup sonbaharda olgunlaşır. Buna karşın kokusu ve lezzeti çok güzeldir.

Ziraat Fakültesi’nin ikinci sınıfındaydım. Yarıyıl tatilinde fakülteden şeftali fidanları satın alarak trene yükledim. Babamla birlikte iki dekar yerde fidan dikilecek çukurları açıp dikimi yaptık. Kasabanın ikliminin meyvelerin 10 gün erken olgunlaşmasına elverdiğini öğrendiğim için çoğunlukla erkenci çeşitleri tercih etmiştim. Bunlar orta ve geç dönemde olgunlaşan albenili çeşitlere benzemiyordu. Ancak diğer meyvelerin yetişmediği bir zamanda hasat edildikleri için iyi para ediyordu. Temmuz – Ağustos aylarında olgunlaşan daha iri ve lezzetli olan şeftaliler incir, üzüm, kavun ve karpuzun bol olduğu dönemde daha düşük fiyatla satılıyordu.

Satış denince iki şeftaliye muhtaç kalmış aile, her yıl iki dekar yerden tonla şeftali satmaya başladı. Babamla anam, dokuma fabrikasında çalışırlar bahçenin işini de kendileri yapardı.

Şeftali meyveleri tek yıllık sürgünler üzerinde oluşur. Budamaya özen göstermek ve meyvelerin irileşmesi için aradan bazılarını seyreltmek gerekir. Israr etmeme karşın, onlar çağla halindeki meyveleri koparıp atmaya kıyamazlardı.

Şeftali ağacı ceviz, kestane, üzüm gibi meyve türlerine göre kısa ömürlüdür. Bahçenin 15 - 20 yıl sonra yenilenmesi önerilir. Şeftalinin yaprak ve çekirdeklerinde bulunan bir kimyasal madde nedeniyle toprakta yorgunluk oluşur. Beş yıl ara vermeden aynı araziye şeftali dikilmesi önerilmez. Bahçemizdeki ağaçlar yaşlandıkça onların yerine “papaz eriği” dikildi. Anılarla yüklü bahçe artık doktora götürdüğümüz küçük kardeşimin elinde varlığını sürdürüyor.

* * * * * * * * * * * * * * * * * *

Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/haber/iki-tek-seftali-223418 - İki tek şeftali - Cengiz Çakır – Aydınlık Gazetesi Yazarı / 16 Kasım 2020

15 Kasım 2020 Pazar

NOSTALJİK SARAYKÖY GÖRSELLERİ - HÜKÜMET ÖNÜ VE SARAYKÖY ÇAY'I HAKKINDA DOST SÖYLEMLERİ

HÜKÜMET ÖNÜ VE SARAYKÖY ÇAY'I HAKKINDA DOST SÖYLEMLERİ

Kaynak: “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” Facebook Gurubu

Mustafa Tok:süreyya sen bu cayın oldugu zamana biliyormusun? ben bilmiyorum.
Süreyya Doğan:yok burası 50 li yıllarda kapatılmış,sadece lisenin önündekini hatırlıyor gibiyim.
Süreyya Doğan:Hasan abinin(BEKEN) verdiği bilğiye göre 60 ihtilalinden sonra kapanmış.Kaymakam Saffet BEKAROĞLU zamanında.
TC Hasan BasriBeken:Kaymakam aynı zamanda Belediye başkanlığını da yürütüyordu...
TC Mustafa Ünal Güngör:Bu dere 1955-1956 yıllarında Cetindağ şirketi tarsfından kapatilmıştır o yillsrds rahmetli babambu işin başındaydı
TC Hasan Basri Beken:Süreyya bir resim paylaştın... Kafalar karıştı. 1955 Yılında başladıysa yukarılarda (Lise- İstasyon) olmuştur. Hükumet önü ile o zamanki kaymakam evinin önünün kapanması o tarih olamaz. O zaman bizim gibi 3 yaşında olanların dereyi kapalı olarak bilmesi gerekir ki oralarda oyun oynamış dükkanda bulunmuş biri olarak benim dereyi hatırlamam mümkün olmazdı. Biz o derenin yanında idik. Oyunlarımızın hatıraları da var. Kaymakam evinin hem evimize hele karşısında dükkanımızın olması nedeniyle kapanma ve bazı masrafları karşılamak için Kaymakam bey'in halktan para toplama gayretlerini iyi biliyorum. 3-4 yaşında olan benim gibi birinin bu kadar bilgiyi hatırlaması çok zor olurdu diye düşünüyorum.
TC Hasan Basri Beken:Bir de bunları Yahya Korkut abi (Evleri) ile Rahmi Erdoğan abi (Bakkal dükkanı ) orada idi. Daha iyi bilebilirler. Kaymakamlıktan yada Belediyeden kayıt altına alınmış ise tam bilgi elde edilebilir. Hiç olmazsa tartışma biter.
TC Mustafa Ünal Güngör:Hükumet önü hasköy caddesi girişi, asagi mshalleyr doğru 1958 den sonra kapandı
İbrahim Helvacı:Sarayköy Ortaokuluna başladığım 1960 yılında bu dere açıktan akardı. İstasyon Caddesinden ortaokula girerken küçük bir bir beton köprü üzerinden geçerdik. İstasyon Caddesi boyunca şehir merkezine doğru akan dere, Muhlis Tokat'ın evine gelmeden önce sola kıvrılır; yukarıdaki fotoğrafta gördüğümüz gibi Hükümet Konağı ile Hükümet Camii arasından Terazi Çeşme Meydanına doğru ilerler; bugün Belediyenin karşısındaki parka doğru dönerek Aşağı Mahalleye doğru yoluna devam ederdi. Minareli Camı Caddesine geldiği yerde sağa kıvrılır, bugün Pırlanta Fırınının olduğu yeri geçtikten sonra sola dönerek Mustafa Celal Karaca Caddesi boyunca Aşağı Mahalle kahvehanelerine, oradan da gezeklik üzerinden Büyük Menderes'e kavuşurdu.
Mestan Helvacioğlu:İbrahim helvacının yorumu doğrudur tamamını katılıyorum

TC Nermin Tokat:Bizim evin önünden geçerdi dere. Evimizin hemen yakınında köprü vardı o köprüden karşıya geçerdik

İbrahim Helvacı:Nermin, biz ne deduk?...

Sizin evin bulunduğu Terazi Çeşme Meydanından geçer demeduk mu?...

TC Nermin Tokat:Yessss abimmmm

İbrahim Helvacı:İstasyondan gezekliğe kadar Sarayköyün ortasından geçen bu derenin her iki tarafında yaşayan insanların karşıdan karşıya geçmeleri için birbirlerinden çok uzakta olmayan ahşap köprüler vardı. O yıllarda Sarayköy'deki sayıları oldukça az olan cip, taksi vb.küçük binek araçları ve traktörler ile daha çok sayıdaki öküz arabaları, at arabaları, faytonların geçişleri için ise daha uzak aralıklarla beton köprüler bulunurdu. Bu beton köprülerden biri Hükümet Caddesinden İki Bahçe Caddesine (o zamanki adı İkibağ Sokağı) geçişi sağlardı. Fotoğrafın sağ tarafında gördüğümüz kulübenin arkasında ve biraz daha ötede kalan o beton köprüyü göremiyoruz. Ahşap yaya köprülerinden biri ise kulübenin ön tarafında...
O günün koşullarında halkın sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayan, çevreyle uyumlu ve çevreye saygılı insanca çözümler... O yılları yaşayanlar ve hatırlayanlar için hepsi de anılarda kaldı... Güzel anılar...
Güzin Akkaş:annem anlatırdı. hükümet konağının önünden dere geçerdi diye. hatta bir keresinde çok şiddetli yağmur yağmış. o dere taşmış ve ortaklık sel olmuş...
Nejdet Aksoy:ibrahim abi günaydın hayırlı cumalar .o tarif ettiğin yerdeki köprüyü ben görebiliyorum fotoğrafta değil yaşadığım hayalimde.......malum oralarda büyüdük.........
İbrahim Helvacı:Bilmez miyim Nejdet....
Mehmet Birol Menteşe:sel geldiğinde neredeyse köprüyü götürecek kadar yükselirdi.
Nejdet Aksoy:İbrahim abicim valla bu kadar anlatılır uzun yıllar Sarayköyde olmamanıza rağmen sokak adlarıyla birlikte tarifiniz muhteşem mesleğinizin gereği olsa gerek.ayrıca o derenin kapatılması 60'lı yıllardan sonra olması gerekir çünki biz ilk okula giderken istasyondan çarşıya yani cemalüzün kahvesine kadar olan kısımları iyi hatırlıyorum açıktı.
Nejdet Aksoy:hatta halitin kahvesinin önünde tahta bir köprü birde mustafa bilen abilerin evin önünde bir köprü vardı dediğin gibi hükümetin önündede beton köprü vardı saygı ve sevgilerimle...

NOSTALJİK SARAYKÖY GÖRSELLERİ - İSTASYON CADDESİ / 1940/1950' LİLİ YILLAR

NOSTALJİK SARAYKÖY GÖRSELLERİ - İSTASYON CADDESİ / 1940/1950'LİLİ YILLAR

YAZAN: İbrahim Helvacı- Facebook “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” GURUBU

İbrahim Helvacı:

Bu fotoğraf muhtemelen 1940'lı, belki de 1930'lu yıllara ait. Burası İstasyon Caddesinin Efe Meydanındaki başlangıç noktası. Tabii o zamanlar Efe Meydanı filan yoktu.
Şimdiki İş Bankası köşesinden İstasyona doğru yürürken, sağdaki ilk sokağa kadar olan binaların mülkiyeti tamamen "Üsencikler" diye bilinen Hüseyin Oktay ailesine aitti.
Fotoğrafta sağ başta gördüğümüz ilk dükkan Hüseyin Oktay ve oğullarının yedek parça ve motor yağı satışı yaptığı dükkandı. Hüseyin Oktay'ın vefatından sonraki yıllarda (!960'lar) oranın mülkiyetini İş Bankası satın aldı ve oraya şimdiki şube binasını inşa etti.
Köşedeki dükkandan (şimdiki İş Bankasından) sonraki iki katlı blokun konut olarak kullanılan üst katında Hüseyin Oktay ailesi otururdu. Alttaki dükkanlar ise kiraya verilirdi. Bu iki katlı blok o yıllardan beri bazı tadilatlar gördü ama hiç tamamen yıkıma uğramadı; tadil edilmiş haliyle halen yerinde duruyor.
Hüseyin Oktayın vefatından sonra bu iki katlı bloku İbrahim Bayrakçı satın aldı. İş Bankasından İstasyon Caddesine doğru giderken bitişikteki dükkanı ekmek fırını haline getirdi. Orası yıllarca Bayrakçı Fırını olarak çalıştı. Fırının bitişiğinde ise İlhan Mitroviçe'nin berber dükkanı vardı. Fırının ve berber dükkanının olduğu yerde şimdi pideci var.
Berber dükkanından sokağın köşesine kadar olan dükkanda ise Nazmi ve Ünsal İplikçi'nin Ünsal Eczanesi vardı; şimdi orada pastane var.
Eczaneden sonra sokağın diğer tarafına geçince altta Cemal Köseoğlunun manifaturacı dükkanı, üstte de evi vardı. Şimdi o köşede AKP İlçe Başkanlığının bulunduğu çok katlı bina var.
Sol tarafta gördüğümüz altı dükkan üstü ev olan bina ve sonraki tek katlı yapılar benim 1950 ortalarındaki çocukluk yıllarımda bile yok olmuştu. Mehmet İpek ağabeyimiz oradaki dükkanlardan birinde terzi çırağı olarak çalışmış ve komşu dükkanlardan birinde Ahmet Varlık'ın babası Fotoğrafçı Hacı diye bilinen Mehmet Varlık'ın dükkanı olduğunu hatırlıyor.
1955'lerde sol köşe boştu ve o köşeden içeriye doğru biraz ötede Ağalar Camii vardı. Caminin önünde de camiyi yaptıran Buldanlıoğullları ailesinden birkaç kişinin mezarı vardı. O mezarlar 1950 sonları veya 1960 başlarında Sarayköy Mezarlığına taşındı.
Ağalar Camii'nden İstasyona doğru Buldanlıoğullarının çırçır fabrikası varmış. 1950'li yıllarda o fabrika binası bir hurdalık olarak dururdu ve biz çocuklar olarak önünden korkarak geçerdik.
Benim hatırladıklarım ve öğrendiklerim bundan ibaret... Burada adı geçen ve ebediyete göç etmiş büyüklerimize rahmet, yaşamını sürdürenlere sağlıklar diliyorum.
* * * * * * * * * * * * * * *

Hüseyin Hüsnü Oktay:

Bu sağda görünen birinci dükkan üsencik dedemin manifatura dükkanı, bitişiği babamın tamirhanesi,onun üstü mitroviçiin berber dükkanı,onun bitişiği ev kapısı dedemin evi onun bitişiği nazmi abinin eczanesi ara sokak ve köşe celal'ların manifatura dükkanı,yıllar 30 40 değil 50 li yıllar.

******************************

İbrahim Helvacı:

Doğup büyüdüğüm evimiz ve babamın dükkanı Atatürk Caddesi (1960'lara kadar adı Çarşı Caddesi idi) üzerinde olduğu için 7-8 yaşlarını yaşadığım 1955-1956 yıllarından itibaren hep buralarda dolaştım. O yıllarda bu fotoğraftaki sağ köşede manifaturacı dükkanı yoktu. Bu köşeden Çarşı Caddesine doğru yaklaşık 200 metre ilerde, Ada Sinemasının karşısındaki Türkocağı Sokağının köşesinde babam Ahmet Helvacı ve Sabri Yavuzyılmaz'ın "Doğan Kollektif Şirketi" ünvanlı manifatura ve tuhafiye dükkanı vardı (Şimdiki Özel İdare Binasının olduğu köşe). Okuldan çıktıktan sonra Doğan Kollektif Şirketinde manifauracı çıraklığı yaptığım için o yıllarda Sarayköy'deki manifaturacı dükkanlarının hepsinin yerlerini ve sahiplerinin isimlerini şimdi bile hatırlıyorum.

Berber İlhan Mitroviçe 1955-1956 yıllarında bizim evin altındaki Berber Osman Güleç'in dükkanında kalfa olarak çalışıyordu; kendi dükkanını henüz açmamıştı.
1955-56 yıllarında Nazmi İplikçi henüz eczane sahibi değildi. Sarayköy'ün tek eczanesi Buldan Caddesi üstünde bulunan Denizli'li Uzunoğlu ailesine ait Saray Eczanesi idi. Uzunoğlu'lar 1960' ların başlarında veya ortalarında eczanelerini Denizli'ye taşıdılar. Nazmi ağabey, ayni yerde Mehmet Bey isimli bir eczacının mesul müdürlüğünde yeni bir eczane açtı. Sonra İnci Hanım, daha sonra da Sevil Hanım isimli eczacıların mesul müdürlüğünde Buldan Caddesi üzerinde eczacılığa devam etti. Ünsal Hanım mesul müdür olduğunda (1960 sonlarına doğru) eczaneyi Efe Meydanındaki köşeye taşıdı. O tarihte dükkanın mülkiyeti Hüseyin Oktay'a mı, İbrahim Bayrakçı'ya mı aitti, bilmiyorum.
1955-56 yıllarında bu fotoğrafın solunda gördüğümüz dükkanlar ve evler yerlerinde yoktu. Bu fotoğrafın bir çıktısını alarak bundan 3 yıl kadar önce Mehmet İpek ağabeyimizle Sarayköy'deki evinde görüştüm. Benim hatırlayıp da yukarıda paylaştığım bilgilerden fazlasını da 1926 doğumlu Mehmet ağabeyden öğrendim. O yıllarda ilkokul bitiren çocuklar çıraklığa verilirdi. Mehmet İpek ağabeyimiz 12-13 yaşlarında sol taraftaki dükkanlardan birinde terzi çıraklığına başladığına göre yıl 1938 -1939 demektir.