7 Ocak 2020 Salı

Faytonlar / Cengiz Çakır





Faytonlar / Cengiz Çakır

Ulusal Kanal’da ve Aydınlık Gazetesi’nde bile İstanbul adalarındaki faytonlarla ilgili yayınlar yapılıyor. Bazı duyarlı (!) hayvanseverlerin konuya yoğun ilgi gösterdiği anlaşılıyor. Üç adada toplam bin 800 atın bulunduğu, ruam hastalığı nedeniyle 650 atın karantinaya alındığı belirtildi. Bu hayvanların bakımdan yoksun olduğu ve çok yorulduğu ileri sürülerek faytonların yasaklanması filan istenmiş. Neyse İstanbul’un kültürlü insanları sorunlarını kendileri çözerler. Ben sizleri bu yayınları izlerken hatırladığım geçmişe ve büyüdüğüm kasabamıza götürmek istiyorum.
Kasabamızın çarşısı ile tren istasyonu arasındaki bağlantıyı İstasyon Caddesi sağlıyordu. Yumruk büyüklüğünde çakıl taşlarının peş peşe ve yan yana dizilmesiyle oluşturulmuş, ortası hafifçe yükselen silindirik bir yüzey kaplaması vardı. Her iki tarafta da kaldırımlar bulunmaktaydı. Bu yapıdaki kaldırımlara “Arnavut Kaldırımı” denmektedir. Çakıl taşları arasındaki boşluklar kumla doldurulmuş olduğundan, yağmur suları toprağa kolayca nüfuz edebilir ve yol üzerinde su birikintisi olmaz.
Nüfusu beş bin olan kasabamızda biri Cavır (gâvur sözcüğünün yerel söylenişi) Ahmet’in, diğeri Paytoncu (faytoncu) Fahri’nin olan iki fayton vardı. Bunlar, kaportası siyah deriden yapılma, koltukları göz alıcı renkte kumaşla kaplı süslü at arabalarıydı. Ön tekerlekleri bir hayli küçüktü. Tekerleklerin çevresi sert kauçukla kaplanmış olduğu için fazla ses çıkarmazdı.
Yolcular her iki taraftaki basamakları kullanarak, hayli alçak olan arabaya biner ve karşılıklı olarak yerleştirilmiş iki sıra koltuğa otururlar. Fayton sert zeminde ilerlerken oluşacak sarsıntılardan yolcuların rahatsız olmaması için, kabin arka dingil üzerine monte edilmiş olan ve “susta” adı verilen bir çift yay üzerine yerleştirilmiştir.
Faytonun parlak derili üst kabini, körüklü yapılmış olup istenirse arkaya doğru yatırılarak üstü tümüyle açılabilir. Fayton sürücüsü ön tekerleklerin üzerine gelecek şekilde yerleştirilmiş yüksek bir sırada oturur. Her iki tarafında pirinç denilen metal alaşımından yapıldığı için sarı renkli ve parlak olan, önleri ve yanları camlı, süslü fenerler bulunur.
Tekerleklerin dönüşüyle sıçrayacak çamurları önlemesi için her iki tarafta da hem arka hem ön tekerlekleri örten deriden yapılma kavisli çamurluklar vardır. Faytoncunun elinde, uzunca bir değneğin ucuna bağlanmış sırımdan (sicimden biraz kalın olacak şekilde dilimlenmiş uzunca deri parçası) oluşan kırbaç vardır. Atların etraftaki olaylardan etkilenmesini önlemek için, onların gözlerinin iki yanına gelecek şekilde deriden yapılma “gözlük” bulunur. Böylece hayvanlar sadece önüne bakarlar. “At gözlüğü” denen budur.
Hayvanın ağzına gem vurulur, yani ağzına iki ucu halkalı bir demir parça yerleştirilir. Atlar bu halkalara bağlı olan kayışları çekip bırakmak suretiyle ve sözlü emirlerle yönetilir. Atın boynundan “hamut” adı verilen deriden yapılma, içi hasır otu dolu bir halka geçirilir. Yumuşak olması için, atın vücuduna değen yeri keçe ile kaplanmıştır. Hamut üzerindeki halkalara geçen kayışlar arabanın ön tarafındaki “falaka” denen yatay duran ahşap parçalara bağlıdır. İki falakanın arasında atların önüne kadar uzanan “ok” denilen kalınca bir direk bulunur. Ok, “makas” denilen ve ön tekerlekler aracılığı ile dönemeçlerde arabanın dönüşünü sağlayan sisteme bağlıdır.
Bizdeki at arabalarının ve faytonların freni yoktur. Bir tehlike anında, önce arabacı durumu fark edip intikal ettikten sonra, gemi çekerek ve “büüüst” diye bağırarak atlara durmaları için talimat verir. Atlar emri anlayınca duracak, duruş hareketi kayışlar aracılığı ile arabaya intikal edecek ve sonunda araba da duracaktır. Kovboy filmlerinde tekerlek üzerine baskı yapan bir takozdan oluşan bir tür el freni ile görünce şaşırmıştım. Amerika’nın adı sanı bilinmezken at arabası kullanılan bizim ülkemizde neden fren sistemi yok diye düşünmüşümdür.
Ehli keyif ve varlıklı insanlar faytona binerlerdi. İstasyon Caddesi kasabadaki ilkokula gidilen yol idi. Yaramazlık yapan bazı öğrenciler, koşarak faytonun arkasından yetişip, arka dingil üzerine oturarak giderlerdi. Etraftaki öğrenciler “yapıştır amca” diye bağırınca, faytoncu kırbacı arkaya doğru savururdu. Ben hiç öyle yaramazlık yapmadığım için tadını bilmiyorum, ama kırbacın değdiği yeri hayli acıtacağını tahmin etmek zor değil.
Nişanlı iken eşimle faytona binip 2,5 kilometre uzaklıkta bahçemize gitmiştik. Hatırladığım kadarıyla o zaman 2,5 lira vermiştim, şimdiki rayiçle 20-25 lira kadar. İyi ki binmişiz, şimdi krallara lâyık bir lüks sayılıyor. Kral deyince, faytonlar ortadan kalktıktan sonra, bizim kasabada son derece lüks faytonlar yaparak Arap ülkelerine ihraç eden bir işletme kurulmuştu. Bir süre sonra ortadan kayboldu.
* * * * * * * * * * * * * * * * 
Kaynak: Faytonlar , Cengiz Çakır, Aydınlık Gazetesi, 6.1.2020
https://www.aydinlik.com.tr/faytonlar-cengiz-cakir-kose-yazilari-ocak-2020