29 Haziran 2021 Salı

Anılarla TARİŞ / Cengiz Çakır


 Anılarla TARİŞ / Cengiz Çakır

Yıl 1950. Kasaba merkezinin tek okulu olan, Sarayköy Gazi İlkokulu’nda okumaya başladım. Görkemli okul binası İstasyon Caddesi’nin sonunda, caddenin Denizli - Babadağ Şosesi ile kesiştiği köşede yer alıyordu. Birkaç sıra halinde yola paralel uzanan rayların ortasında, bir bölümü iki katlı sade bir taş yapı olan tren istasyonu. Levhada SARAYKÖY, Rakım 169 m. yazılı”. Etrafta TCDD çalışanlarının oturduğu konutlar, ambarlar, kantar, “abdesthane”, ulu çınar ağaçları ve bir çeşme var. Ray sıralarının ötesinden taş döşeli bir yol daha geçiyor. Bu yolda istasyonun güney tarafına düşen yapının alınlığında “SARAYKÖY PAMUK TARIM SATIŞ KOOPERATİFİ” yazılı. Bekçi kulübesi, kantar, genişçe bir avlu, yönetici konutları, depolar ve pamuk liflerini çekirdekten ayıran “çırçır fabrikası” var.

Halk arasında “fabrika” sözcüğünü doğru kullanabilen yok gibiydi. “Pavlıka” ya da “Faprıka” diyenler yanında kibarlaştırarak “Palike” diyenler de olurdu. Fabrikaların en eskisi kooperatife ait olan çırçır fabrikasıydı. Kasabanın merkeze yakın yerinde “Atılganların Çırçır Fabrikası” vardı. Daha sonra İstasyon binasının kuzey tarafında kalan şoseye cepheli “Dokuzun Çırçır Fabrikası” kuruldu. Sonra “Akseller İplik Fabrikası” kuruldu, içinde çırçır bölümü de vardı. Daha sonra Büyük Menderes ırmağının kıyısına “Menderes Tekstil” adıyla dokuma fabrikası kuruldu. Bu fabrika el değiştirmiş olup halen başka bir adla çalışmaktadır.

İlkokul öğrencisi olduğum dönemde kasabanın nüfusu 5 bin dolayında idi. Kayıtlara göre 2020 yılında 30 bin dolayında. 70 yılda 6 katına çıkmış. Bu sürede Türkiye’nin nüfusu da 17 milyondan 85 milyona çıkmış, yani beş kat artmış. Gerek tarım işçisi olarak, gerekse fabrika işçisi olarak çalışma olanağı bulunan kasabamızın göç alan bir yer olması doğal.

Yakın akrabalarımız dahil pek çok insan bu fabrikalarda çalışıp geçimlerini sağladılar ve pek çoğu emekli oldu. Listenin en başında babam var. Babam güçlü kuvvetli bir insandı. O gücü sayesinde bir süre Tariş Çırçır fabrikasında hamallık yaptı. Arkadaşları ile birlikte 200 kilodan ağır pamuk preselerini taşırlardı. Bir gün eve üzgün geldi:

- “Bi arkadaş preseyi düşürdü bacağını kırdı” dedi.

Ağır işte çalışan biri sakatlandığı takdirde uzun süre iş göremez. Doğal olarak geçimi zorlaşır.

Liseye gittiğim sırada babam akşam yemeğinde:

- “Cengiz, sana bi şey soracağım” dedi.

- “Buyur baba” dedim.

- “Tahmil, tahliye ne demek?”

Babacığım,

- “Tahmil, yükleme , tahliye boşaltma demek” diye cevap verdim.

Birden :

- “Vay eşşek herif !” dedi.

O sırada Aşağı Fabrika denilen Menderes Tekstil’de çalışıyordu. Fabrikanın kuruluşunda işe girmiş, sicil numarası 2 olan en kıdemli işçisiydi. İşe yeni giren birini görüp:

- “Arkadaş, sen ne iş yapıyorsun?” diye sorunca, adam “Ben tahmil tahliye işçisiyim” demiş.

Babam ne olduğunu anlamadığı halde, ne gibi bir iş yaptığını sormamış.

- “Tahmil tahliye işçisiyim deyince ben de eşşek herifi bi adam sandım, meğer o da bencileyin hamballık yapıyormuş” dedi.

Annem de kış aylarında çırçır fabrikasında çalışırdı. İki posta (vardiya) çalışılır, gece yarısı işten geldiği olurdu. Benim küçüğüm olan erkek kardeşim iktisat fakültesinde okurken Tariş Çırçır Fabrikası’nda beyaz yakalı olarak çalıştı.

Eşim benimle tanışmadan önce çırçır fabrikasında çalışmıştı. Nişanlı olduğumuz dönemde iplik fabrikasında çalışıyordu. Düğünümüzden bir hafta önce işten ayrıldı. Evlendiğimiz zaman eşimin 17 yaşını bitirmesine 2 ay vardı. Fabrikada çalışıp para kazanabilmeleri için mahkeme kararı ile eşim ve onun küçüğü olan kız kardeşinin yaşları mahkeme kararı ile ikişer yıl büyütülmüştü. Evlendiğimizde eşim 1,5 yılı sigortalı olarak geçen 3 yıllık işçiydi.

Patronlar sendikadan öcü gibi korkar, sendikaya yazılan işçiyi hemen atarlardı. Sendika sözcüğüne dili dönmeyenlerin “sanduka” dediğini çok duydum. Türkçe Sözlük’te “sanduka; mezarın üzerine konan tahta veya mermer sandık” diye tanımlanıyor.

Annem ve babam hayli ileri yaşta sigortalı işçi oldular ve zamanla emekliye ayrıldılar. Kardeşimin eşi olan gelinimiz Tariş Çırçır Fabrikasında çalışarak emekli oldu. Bahçe komşumuz Hilmi ağabey o fabrikada usta olarak çalışıyordu. Yüzlerce, hatta binlerce işçi bu fabrikalarda çalışarak emekli oldu. Bunların büyük çoğunluğu sendikal haklardan yararlanamadı. Belki ezildiler, sömürüldüler. Ama her şeyden önemlisi doydular ve neticede sosyal güvenceye kavuştular.

Babam aynı fabrikada 16 yıl boyunca asgari ücretle çalıştırılmıştı. Kendisine “Ali Ağabey” diye seslenen patronları zam yapmayı düşünmediler. Ama babam emekli olduktan yıllarca sonra, ölüm döşeğinde ağır hasta iken patronlarını kastederek:

- “Allah razı olsun şu Akseller’den” dedi.

- “Niye baba, senin bile hakkını vermediler !” dedim.

- “Onlar bu fabrikaları açmasalardı, benim gibiler emekli olup kimseye muhtaç olmadan rahat şekilde ölemezdi ” dedi. 

Bütün bu oluşumun temelinde Sarayköy Ovası’nın 1946 yılında sulamaya açılması ve pamuk tarımının gelişmesi yatmaktadır. Bizim 2,5 dekarlık bir bahçeden başka arazimiz yoktu. Ancak, tarım işçisi olarak ovada ayak basmadığımız tarla kalmamıştır. Bir dekar pamuğun üç kez çapalanması ve elle hasadı için 8 - 10 işçi gündeliği gerekir. Dört ay süre ile haftada altı gün olmak üzere yuvarlak hesap 80 gün çalışıldığını varsayalım. Her 10 dekarlık pamuk tarlasında 1 işçinin tam zamanlı çalışması gerekecektir. Pamuk hasat makinesi bir günde 500 - 600 işçi kadar pamuk toplar. İşçiler işsiz kalır. Mısır üretimi tümüyle mekanize olmuştur. Mısıra destek verilmesi işsizliği artırır.

Çırçırlama pamuklu sanayinin ilk ve en basit aşamasıdır. Bir ara dökümünü yapmış, pamuğun 26 sektörle etkileşim içinde olan bir ürün olduğunu saptamıştık. Kundaktan kefen bezine kadar, patlayıcı maddeden, paraların basıldığı kağıda kadar pek çok şey yapılır pamuktan.

Çoğunlukla el işçiliğine dayanan tarım ve tarıma dayalı sanayi, iş (istihdam) yaratmanın en kolay ve ucuz yoludur. Satılmayan ürün üretilmez. Tarım satış kooperatifleri ve onların üst örgütleri tarımsal ürünlerin satışı ve işlenmesi konusunda çok önemli hizmetler görmüşlerdir.

Tarihsel bakış açısıyla konuyu işlemeye devam edeceğiz.

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Cengiz Çakır – Gazete Yazarı

KAYNAK: aydinlik.com.tr

https://www.aydinlik.com.tr/haber/anilarla-taris-249099