20 Şubat 2008 Çarşamba

Denizli Şivesi / Atila Girgin

DENİZLİ ŞİVESİ

1) e mi gibi estetik harikası kelimelerin kullanıldığı Denizli yöresinin konuşma stili.
Ayrıca 'hööle bi yürüyüp gelive biyo ,
irahmat yaiyosa semsiyeni de alive ' gibi cümlelere de sahiptir.

2) önkü tası horaya go = Şu tabağı oraya götür Hangırıya goycem teeze ? = Hangi yere koyacağım teyze ? Hönkürüye gıı.. Oraya işte.. needip goyyonuz = Ne yapıyorsunuz

3) gülü gülü deezem = Güle güle teyzem

4) senin oğlan hangi bölümü kazandı? = Tıpa kazandı

5) - yandaki site var ya........ işte ordaki bekçiyi vurmuşlar! - bekçiye ??!! - bekçiye vurmamışlar!! bekçiyi vurmuşlar! - bekçiye ??!! - hey allahım

6) anegin ……..ı = (ananın …..ı) şu ana kadar yaklaşık 500 kişi üzerinde yapılan deneylerde Denizli'ler hariç, bu küfrü kimse söyleyememiştir.

7) Al bunu ' götüve cesen götürüve, götüve micesen götüvecek vaa.. . ' Bu paraya götüreceksen götür, götürmeyeceksen,götürecekler var.

8) nerem deding? : hasta birisinin şikayetinin ne olduğunu sormak için kullanılır. örnek cümle :kişi a: nerem deding bizim gıız? kişi b : sooma gareee, öskürü öskürü bitmediii. soonuda hurama hööle bi ağrı girdi. kıpırdeyemeyyon. tokturu gitçen hindi...

9) extreme olarak nitelendirdigim bir örnek; enkini enkirden al enkireye goyve =( şunu şuradan al şuraya koy )

10) sevgili ninem sokakta güneşin altında oynayıp terleyen kuzenime kızmaktadır:-demingkden ben sene kölgelerde oyna dimedim mi?- .....-geberdirin çocuk seni- .....-git önkü yüzünü yuuka gel.sırtındakini de değiştir.koş baken!!!!

11) Dünyanın neresinde olursa olsun, o memlekette hangi dil konuşuluyor olursa olsun iki Denizli'linin birbirini tanımasını sağlayan konuşma tarzı. Konuşanların asla utanmadığı, düzeltme ihtiyacı hissetmediği az sayıda ağızdan biridir bu coğrafyadaki , bilenler için çok estetik ve akıcıdır.

12) Türkçe öğretmenlerinin bile 'pekiyi ama i ve e hallerine karıştırıyorsun' dediği,hoş bir şive. Otobüs yolculuğunda kendinden çok su istenen Denizlili bir muavinin ; 'sayin yolculaamız duz mu yaladıngız? Hareme kadar su yok gaari' dediği de bir arkadaş tarafından aktarılmıştır.

13) İsmin hallerine bir haller olan şivedir. Lisedeyken matematik hocası vardı Denizlili her ne kadar Üniversite bitirse de şive gitmiyor olsa gerek ' Bugün Elif'e kaldıralım.' gibisinden laflarıyla her ders ayrı bir faciaya yol açma riski taşırdı.

14) Denizli doğumlu ya da çocukluğunuz burada geçmişse zihninizden hiç silinmeyecek şive, Türk dili profesörü olsanız, TRT ana haber bülteni sunucusu olsanız da gerektiğinde Nedipbarin , Tavasi gitcem ben , ahmet de ordan gelipba tarzı cümleleri hiç çekinmeden kullanır , kendinizle gurur duyarsınız.En güzeli bunu yaşlı insanlarla konuşmaktır.

15) ' Sıranızı geçin ' Denizli Anafartalar Lisesi Müdürünün öğrencileri hizaya sokmak için söylediği emir cümlesi.

16) Herkes cik-cuk'le konuştuğu için son derece şirin gelir kulağa yöre insanının konuşması, ciddiye almak zordur bazen. Bu yörelerde pazar yerinde dolaşmak da çok keyiflidir. Yaşlı teyzecikleri öpmemek için zor tutar bazen insan kendini ortalıkta bir saat dolaşıp diyalogları dinlemek bile meditasyon etkisi yapabilir. Örnek:- domat dati veecenmi iki gilo. - dattim dat tim , aha suracik ta , aliveecen mi ?- alcem de tobayi aciveecen mi ? - accem de parami cikariveemedim bi dakka bekleyi veecen mi?- bekleyi veririm nolcekki... şeklinde uzar gider. Bir süre ortalıkta dolaştıktan sonra 'beni bak ' denilmesi normal gelmeye bile başlayabilir...

17)Denizli'de iki kadın pazarda karşılaşırsa şu repliğin geçmesi kuvvetle muhtemeldir:
-Ne buuuu neree gidik gidesiiin?-Çocuklaaa döndeeme (dondurma) isteep turuu ne zımandıı.. -pazarı varem de dalgan alem.. (Pazara gidip dalagan = ısırgan otu alacak)

18) Mesela 'biyol' vardır, bir şey isterken kullanılır. Örneğin: 'Biyol ötüvee çil horozum ' (bir kere öter misin çil horozum?) 'dinelmek' vardır, ( ayakta ) durmak anlamında ;- Bizim oğlan orda dinelme de beni bi çay yap. = arkadaşım/çocuğum ayakta durma da bana bir çay koy.gahpeerif ( kahpe + herif ) sık kullanılan bir küfürdür. Gahpecik, gahpenin doğurduu, gahpe garı gaşlı (kahpe karı kaşlı) gibi türevleri mevcuttur. Denizli şivesi ortamda Denizlililerle fazla bulunulduğu vakit dillere pelesenk olmakta, dilin ayarı kaçabilmektedir.

19) Rivayet olunduğuna göre pazar yerinde uzun süren bir alışveriş sırasında güzelim ürünleri alıp almamakta kararsız kalan müşteriye karşı satıcı kadın cevap verir: 'götüceksen götü götümiceksen götüme.. go'. Dilimizin yöresel elastikliği konusunda denizli lehçesi en dikkati çeken tarzdır denebilir.

21) yavrım ben onu nezmandır söleboturum... bilip batırın mı? yavrum ben onu ne zamandan beri söyleyip duruyorum, biliyor musun?

22) İstanbul şivesinden başka şive duymadıysanız, ilk seferde kafanızı sağlam karıştırabilecek, yurdumun en komik şivesi

23) Denizli şivesi diye bir şey yoktur Denizlice vardır.

24) Eşsiz bir şivedir. Gapçık ağızlı diye bir kavram vardır misal. Beni bırakın, hala ne olduğunu anlayabilmiş bir nene, dede yoktur. Bu şivenin özü komedi üzerine kurulu gibidir sanki. Misal dedeniz size küfreder ama belki anlayamadığınızdan belki de söylediği şeyin komikliğinden dedenize kızamazsınız bile. Fransızca küfür edildiğine iltifat edildiğini sanmanız gibi bişey.-dede neden bu böyle? -sus bakem gapçıkaazlı!-o ne demek dede?-höyt höyt edip durma bakem gömüveğcem şimcik depçiğine İşte böyle, bu ve bunun gibi kendine ait söylenişi son derece komik, ama ne anlama geldiği tam bir muamma olan kelimeler içerir bu şive.

25) Mersindeyiz , Denizlili bir hemşerimiz öğretmen… Sınıfta gürültü yapan bir öğrenciye bağırır,'Kızdırmeyin bene, şindi sene tahtaya kaldırıp, sıfır bascen. '

26)Seneler evvel, memleketinde elektrik olmayan Denizlili İstanbul'a gidip caddelerde yanan lambaları görünce şaşkınlıktan şöyle demiş:'Yanıp ba…..yanıp ba…..Ne gaz yetçek ne fıtıl.. '

27)İstanbul'da hamamda başı sabunlu gözleri kapalıyken sabun kalıbını yürütmüşler bizimkinin. Olayı arkadaşına anlatmış, -Gahpa çocukları..hamamda bana sabunsuz kodular = ( Hamamda beni sabunsuz bıraktılar)

28) 'Çeşmide gala, gavga edip bala.. = ( Çeşmede kadınlar kavga ediyorlar)

29) Kızının pilotla evlenmesinden korkan anne olayı komşusuna anlatır ; vessen oğlan uççek , e vemesen gız gaçcek , netcen garı vecen garı

30) bene ehmek edivecen mi ! = ( Bana ekmek yapar mısın)

31) uyumeyom , ne vaa hacı uyumeycek , yum gozunu uyusun

32)
'nişlegobban'----- ne yapıyorsun? ne var ne yok'sene ganarecii sene'---- seni kerhaneci seni ---işlerden sıkılan bir denizliden duyulması muhtemel cümle de şöyledir:'gaç hada aman deyen bu niyi la, bıktım avradını kestigiminin işinden'

33) 'yi bi'= bir tane almaz mısın?

34)
barbar yiyem: beraber yiyelim
kel baş: karnabahar
buydum: üşüdüm
ileyen :leğen
inahtar:anahtar
irecep:recep
ırmazan: ramazan
fıydırıvemek:fırlatmak
sıfra bezi:masa örtüsü 

* * * * * * * * * * 
Kaynak: ekşi sözlükten derlenip, ileti olarak gönderilen bir e-postadan alınmıştır.

17 Şubat 2008 Pazar

Sarayköy Orta Okulu Yıllarım - (1964-1967) / Atila Girgin


Sarayköy Orta Okulu (1964 – 1967)


Orta Okula, 1964-1965 Öğretim yılında başladım. Sakıp Özbek Müdürümüz, Mustafa Aytekin Müdür Yardımcımız idi. Mustafa Aytekin öğretmenimiz Müdür olarak başka bir yere tayin olup gidince, yerine Erol Kudal öğretmenimiz atandı. Müdürümüz Sakıp Özbek’in başka bir il’e tayini çıkınca Ergül Akyar öğretmenimiz Müdür olarak geldi. Demek ki personel hareketinin fazla olduğu yıllarmış.
Okulumuz o yıllarda bölgede başka okul olmadığından, bölgenin çekip merkezi idi. Merkez dışında civar köy ve kasabalardan da öğrenci arkadaşlarımız okumaya gelirdi. 

Orta Okul sonrasında ise; okumak isteyenler, ilçede o yıllarda Lise ve dengi eğitim kurumları olmadığından, en yakın merkez olarak Denizliye gitmek zorundaydılar. Kiralanan münübüslerle Denizliye okula gidip, gelinirdi.

O yılların Saayköyünde, okulumuzun öğretmenlerinden aklımda kalanların isimler ve girdikleri dersler şöyle idi:
Sakıp ÖZBEK ( Tarih), Mustafa AYTEKİN (Matematik), Erol KUDAL (Türkçe), Ergül AKYAR(Matematik), Ünsal AYCAN (İngilizce), Ülkü AKYAR (Türkçe), Sevim KARABAY (Coğrafya, Resim), Nebi Hocamız(?) (Tarih, Coğrafya), Nazmi Hocamız(?)( Kimya ), Ahmet ORAK (Fizik),
Hüseyin GİRGİN (Tabiat Bilgisi, Ticaret, Tarih), Süleyman VURAL (Müzik), Kamil AKTUĞ (Din Dersi, Beden Eğitimi), Hüsam BARDAK (Beden Eğitimi). 

Öğretmenlerimizle ilgili vurgulamak istediğim önemli ayrıntı ise; öğretmenlerin sayıca yetersizliğinden, okulun kadrolu öğretmenleri yanısıra, İlkokullardan takviye öğretmenlerimizin de bulunması idi.

Bizlerin eğitim yönünden bu ğünlere ulaşmasını sağlayan, yetişmemizde önemli katkıları olan tüm sevgili öğretmenlerimize sevgi ve saygılar sunarım. 
Hayatta olanlarına, sağlıklı ömür ve kaliteli yaşam dilerim. Vefat eden öğretmenlerime tanrıdan rahmet dilerim. Toprakları bol olsun, ışıklar içinde yatsınlar.

Arkadaşlarıma gelince; resimlere bakıyorum da, yüzler ne kadar tanıdık gelse de, isimleri anımsamakta zorlanıyorum. Demek ki insan beyni unutma özürlü olmalı. İşte anımsadığım bazıları: Tahsin Başöz, Hüseyin Aktuğ, Saffet Vural, Mehmet Harmandalı, Hüseyin Çakır, Ahmet Semih Tülay, Galip Akman, Sinan Sinanoğlu, Osman Selvi, Asuman, Nihal, Neriman vb....

O yıllar, güzel yıllardı. Hep anımsanacak yıllar. İnsanın çıkarsız dostluklar kurduğu, içten, art niyetsiz ilişkilere sahip olduğu, kardeşlik ve barışın egemen olduğu yıllar. Güzel yıllar, sizi hiç ama hiç unutmadım, unutmayacağım. 

Artık o okuldan geriye bir şey kalmamış, binaları kullanılmıyor. Başka bir kurumsal dönüşüme uğramış. Okul Liseye dönüşmüş ve yeni binalara taşınmışlar. Benim güzel okulumdan artık eser kalmamış. 

Benim güzel günlerim, benim güzel okul yıllarım, sizi unutmak ne mümkün? Geçti yıllar, geçiyor yıllar, sağ olup, görürsek yine de geçecek yıllar, gel gör ki çocukluk yıllarını nasıl aramassın?

O güzel yıllarımı görsel kent belleğine not düşmek istedim. Anımsanmasına katkı sunduysam ne mutlu bana.
Kusurlarımız olduysa af ola.....
Geçiyor yıllar, geçiyor yıllar....
Geçti gitti o güzelim yıllar acı tatlı anılarla. Sürçü lisan ettise affola. Dostlukve esenlik dileklerimle.


Benim güzel İlk okulum: Sarayköy Gazi İlk Okulu - (1959-1964) / Atila Girgin

Sarayköy Gazi İlk Okulu (1959-1964)


Benim sevgili okulum. 
Okul denilen kurumsal kimliği ilk seninle tattım, seninle yaşadım ilk sevgileri, ilk korkuları da. 

Hani derler ya çocukların korkulu rüyası bir söylemle "Aşıcı geldi", İşte o zaman ki korku ve şaşkınlıklarımızı bilmem nasıl anlatsam ki?. Mümkünatı yok anlatabilmenin, ancak yaşayan bilir o anlarımı desem, ne desem, nasıl desem bilmem ki. 
   
Okula 1959-1960 öğretim yılında başladım. Başöğretmenimiz Ahmet Küçük, İlk öğretmenim Sadık Kocabaş, Sonraki öğretmenim Ömer Gültekin.

Okulumuzun öğretmenlerinden anımsadığım bazılar:
Sadık Kocabaş(Çal), Hüseyin Girgin(Sarayköy-Gerali- Benim sevgili babamdı o, çocukluk yıllarımın idolü güzel insan, Köy Enstitülü canım babam.) Hüsam Bardak(Çal), Rafet Taş(Kaklık),
Ömer Gültekin(Buldan-Dirbollu-Narlıdere), Ahmet Küçük(Çal),
Ahmet Türcan(Buldan), Mustafa Meriç(Sarayköy-Beylerbeyi), Osman Küçük(Çivril), Suzan Kudal(Şavşat) .
İsimlerini anımsayamadığım yada yanlış anımsamış olabileceğim öğretmenlerim beni bağışlasınlar. Öğretmenlerimin halen hayatta olanlarına sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerken, vefat eden öğretmenlerime tanrıdan rahmet dilerim. Toprakları bol olsun. Işıklar içinde yatsınlar.

1.sınıfı ana öğrenci kapısından girişteki sol kanattaki en uçtaki avluya bakan cephedeki alt kattaki sınıfta okuduğumu anımsar gibiyim. Sanırım son sınıfı da yine aynı girişten sağ kanattaki en uçtaki avluya göre arka cephedeki sınıfta okuduk. 
Koridordaki Piyono da anımsadığım önemli bir ayrıntı. Önünden geçerken şöyle bir tuşlarını baştan sona dokunuverirdik. Bu ne güzel bir düşüncedir ki, o yıllarda ilk okulda böyle bir müzik aleti bulunduruluyor, kullanıma hazır tutulabiliyor.

Okullu günlerimizde, gün’e, süt içerek başlardık . Sütün şekeri yoktu. Nede zor gelirdi şekersiz sütü içmek. Sonra sıcak sıcak mis gibi kokan fırından yeni çıkmış ekmek, tereyağı sürülerek bizlere verilirdi. Hey gidi güzel günler hey.

Sonradan "coni yardımı" olduğunu öğrendiğimiz süt saatimizle ilgili bişeyler de söylem isterim azcık da olsa. 

Bahçede koridorlarda koca koca teneke kutularda  süt tozları ve tereyağlarını görürdük zaman zaman. Bizlere "Amerikan yardımı imiş bunlar. 

Türk çocuğunun beslenmesine katkı sunuyorlarmış böylece dünyanın efendileri. 
Öyle dedilerdi bizlere, bizlerde sanki inanıverdik, sanki çok umurumuzdaydı. 
Oysa bizler için aslolan bir şeyler yiyebiliyor olmaktı. Hani bi söylem vardır ya, "dayak görürsen kaç yemek bulursan yumul" gibi bişey. Bizlerde öyle düşünüyor olmalıydık.  

Okul bahçesinde sıraya girer, sıcacık tereyağlı çeyrek ekmeklerimizi de zevkle yer, sütümüzü de içerdik.

Süt tozundan yapılan ve koca kazanlarda kaynayan şekersiz süt, bazen çok hoşumuza gider, bazen de devamlı içmekten mi kaynaklanır, ya da çok sulu olmasından mı ya da şekersiz olmasındanmı bilmem, kokusu bizleri rahatsız eder, bıktırır dı. Dayağı göze alıp, sütü gizlice döktüğümüz de olurdu zaman zaman.

Ne de tatlı anılarımızda vardı orada. "Hayvanat bahçesi" dediğimiz, okulumuzun bir köşesindeki tel örgülü kafeslerdeki o mini minnacık tavşanlar geliverirdi aklıma zama zaman.
Okula arka kapıdan girince tam karşıda hayvanat bahçemiz vardı , içerisinde tavus kuşu, tavuk ve tavşanlar. 
İlk okul resimlerime bakıyorum da arkadaş simalarını anımsar gibi olsam da çoğu arkadaşımın isimleri anımsayamamanın üzüntüsünü duyuyorum. 
Ne güzel geçti o yıllar, o güzel çocukluk yılları.......

Benim güzel günlerim, benim güzel okul yıllarım, sizi unutmak ne mümkün? Geçti yıllar, geçiyor yıllar, sağ olup, görürsek yine de geçecek yıllar, gel gör ki çocukluk yıllarını nasıl aramassın?

O güzel yıllarımı görsel kent belleğine not düşmek istedim. Anımsanmasına katkı sunduysam ne mutlu bana.
Kusurlarımız olduysa af ola.....
Geçiyor yıllar, geçiyor yıllar....


Sarayköy İstasyon Caddesi ve Okul yollarım, geçiyor yıllar / Atila Girgin



"Sarayköy İstasyon Caddesi ve Okul yollarım, geçiyor yıllar" 

Okul yolumuz ne de güzeldi: Yerel söylemle kavak dediğimiz çınar ağaçları öyle heybetliydi ki, tüm caddeyi sarmalardı adeta. Hele sonbahar geldimide o yapraklar caddede sanki bir örtü oluştururdu. Kuru yaprakların üstünde o hışırtılarını duyarak yürümekte ayrı bir zevkti biz çocuklar için. Bir tarafında "çay" olarak adlandırdığımız dere İstasyon caddesi boyunca salına salına akar, Muhlis Tokat Bey'in evine gelmeden önce sola doğru kıvrılırdı. Buraya kadar dere boyunca sık ve görkemli çınar ağaçları ayrı bir güzellik katardı okul yolumuza. O güzelim cadde sanki bir kul yapımı değil, bir doğa harikasıydı adeta. Kimi öngörüsüzler bizleri deremizden ve çınar ağaçlarından yoksun bıraktılar. 
Çayımızın pınar gibi berrak ve duru akan suyu aşı yağmurlardan sonra birden azgınlaşır, adeta kükrer gibi olurdu ve doğaldır ki bu haliyle de bizlere korku salardı. Ama yine de berak suyu, şırıltılı sesiyle, o bizim sevgili deremizdi, o bizim okullar yolumuzun ayrılmaz bir parçasıydı. 

Bizim hani o belleklere kazınmış güzel çayımız daha sonra "Hükümet ve Belediye" binalarının önünden geçer, aşağı mahalleyi boydan boya katederek, kıvrıla kıvrıla akarak ana su yolu Menderes Nehrine ulaşırdı.

Benim güzel okullarım (Gazi ilk Okulu ve Sarayköy Orta Okulu) İstasyon caddesinde ve karşılıklı olarak bakarlardı biribirine. 
Gazi okulum derdi ki bizlere; burayı tamamlamadan geçiş yok öteye. Orta okulumuzda derdi ki bizlere; önce karşı okulu tamamla da gel, yoksa almam seni içime.

İlk Okulumuzun dış yan duvarına bitişik Halil İbrahim amcanın kulübesi, karşışında da Esmer Ali'nin kulübesi. 

Sıcak çeyrek ekmek içerisine 15 krş’luk beyaz peynir ne de güzel gelirdi bizlere. Aman yarabbi o ne güzel, o ne enfes tattı öyle. Ne de çok severdik peynir ekmeği. Demek ki somuncu toplum olmamızın da bir göstergesi olmalı. 

Yine aynı kulübelerden aldığımız divit şekerlerine ne demeli? nede  zevkle yerdik yalaya yalaya. 
Değişik renkleriyle macun şekerini, pamuk şekeri de unutmak mümkün mü?. 

Benim güzel günlerim, benim güzel okul yıllarım, sizi unutmak ne mümkün? Geçti yıllar, geçiyor yıllar, sağ olup, görürsek yine de geçecek yıllar, gel gör ki çocukluk yıllarını nasıl aramassın? 

O güzel yıllarımı görsel kent belleğine not düşmek istedim. Anımsanmasına katkı sunduysam ne mutlu bana. 
Kusurlarımız olduysa af ola.....
Geçiyor yıllar, geçiyor yıllar....