17 Şubat 2008 Pazar

Benim güzel İlk okulum: Sarayköy Gazi İlk Okulu - (1959-1964) / Atila Girgin

Sarayköy Gazi İlk Okulu (1959-1964)


Benim sevgili okulum. 
Okul denilen kurumsal kimliği ilk seninle tattım, seninle yaşadım ilk sevgileri, ilk korkuları da. 

Hani derler ya çocukların korkulu rüyası bir söylemle "Aşıcı geldi", İşte o zaman ki korku ve şaşkınlıklarımızı bilmem nasıl anlatsam ki?. Mümkünatı yok anlatabilmenin, ancak yaşayan bilir o anlarımı desem, ne desem, nasıl desem bilmem ki. 
   
Okula 1959-1960 öğretim yılında başladım. Başöğretmenimiz Ahmet Küçük, İlk öğretmenim Sadık Kocabaş, Sonraki öğretmenim Ömer Gültekin.

Okulumuzun öğretmenlerinden anımsadığım bazılar:
Sadık Kocabaş(Çal), Hüseyin Girgin(Sarayköy-Gerali- Benim sevgili babamdı o, çocukluk yıllarımın idolü güzel insan, Köy Enstitülü canım babam.) Hüsam Bardak(Çal), Rafet Taş(Kaklık),
Ömer Gültekin(Buldan-Dirbollu-Narlıdere), Ahmet Küçük(Çal),
Ahmet Türcan(Buldan), Mustafa Meriç(Sarayköy-Beylerbeyi), Osman Küçük(Çivril), Suzan Kudal(Şavşat) .
İsimlerini anımsayamadığım yada yanlış anımsamış olabileceğim öğretmenlerim beni bağışlasınlar. Öğretmenlerimin halen hayatta olanlarına sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerken, vefat eden öğretmenlerime tanrıdan rahmet dilerim. Toprakları bol olsun. Işıklar içinde yatsınlar.

1.sınıfı ana öğrenci kapısından girişteki sol kanattaki en uçtaki avluya bakan cephedeki alt kattaki sınıfta okuduğumu anımsar gibiyim. Sanırım son sınıfı da yine aynı girişten sağ kanattaki en uçtaki avluya göre arka cephedeki sınıfta okuduk. 
Koridordaki Piyono da anımsadığım önemli bir ayrıntı. Önünden geçerken şöyle bir tuşlarını baştan sona dokunuverirdik. Bu ne güzel bir düşüncedir ki, o yıllarda ilk okulda böyle bir müzik aleti bulunduruluyor, kullanıma hazır tutulabiliyor.

Okullu günlerimizde, gün’e, süt içerek başlardık . Sütün şekeri yoktu. Nede zor gelirdi şekersiz sütü içmek. Sonra sıcak sıcak mis gibi kokan fırından yeni çıkmış ekmek, tereyağı sürülerek bizlere verilirdi. Hey gidi güzel günler hey.

Sonradan "coni yardımı" olduğunu öğrendiğimiz süt saatimizle ilgili bişeyler de söylem isterim azcık da olsa. 

Bahçede koridorlarda koca koca teneke kutularda  süt tozları ve tereyağlarını görürdük zaman zaman. Bizlere "Amerikan yardımı imiş bunlar. 

Türk çocuğunun beslenmesine katkı sunuyorlarmış böylece dünyanın efendileri. 
Öyle dedilerdi bizlere, bizlerde sanki inanıverdik, sanki çok umurumuzdaydı. 
Oysa bizler için aslolan bir şeyler yiyebiliyor olmaktı. Hani bi söylem vardır ya, "dayak görürsen kaç yemek bulursan yumul" gibi bişey. Bizlerde öyle düşünüyor olmalıydık.  

Okul bahçesinde sıraya girer, sıcacık tereyağlı çeyrek ekmeklerimizi de zevkle yer, sütümüzü de içerdik.

Süt tozundan yapılan ve koca kazanlarda kaynayan şekersiz süt, bazen çok hoşumuza gider, bazen de devamlı içmekten mi kaynaklanır, ya da çok sulu olmasından mı ya da şekersiz olmasındanmı bilmem, kokusu bizleri rahatsız eder, bıktırır dı. Dayağı göze alıp, sütü gizlice döktüğümüz de olurdu zaman zaman.

Ne de tatlı anılarımızda vardı orada. "Hayvanat bahçesi" dediğimiz, okulumuzun bir köşesindeki tel örgülü kafeslerdeki o mini minnacık tavşanlar geliverirdi aklıma zama zaman.
Okula arka kapıdan girince tam karşıda hayvanat bahçemiz vardı , içerisinde tavus kuşu, tavuk ve tavşanlar. 
İlk okul resimlerime bakıyorum da arkadaş simalarını anımsar gibi olsam da çoğu arkadaşımın isimleri anımsayamamanın üzüntüsünü duyuyorum. 
Ne güzel geçti o yıllar, o güzel çocukluk yılları.......

Benim güzel günlerim, benim güzel okul yıllarım, sizi unutmak ne mümkün? Geçti yıllar, geçiyor yıllar, sağ olup, görürsek yine de geçecek yıllar, gel gör ki çocukluk yıllarını nasıl aramassın?

O güzel yıllarımı görsel kent belleğine not düşmek istedim. Anımsanmasına katkı sunduysam ne mutlu bana.
Kusurlarımız olduysa af ola.....
Geçiyor yıllar, geçiyor yıllar....


Hiç yorum yok: