SARAYKÖY / DENİZLİ - Güzel Yurdumun tarihiyle, doğasıyla ve insanıyla güzel bir köşesi. Ulusal kurtuluş savaşının daha ilk evrelerinde, Ege'deki kuvvayı milliye hareketlerinin öncü merkezlerinden güzel bir yurt köşesi. Değerli dostlar, bu sayfalar; görsel kent belgeliği özelliğinde olmak üzere yöreye ilişkin, toplumsal yaşama dair belge, bilgi ve görüşleri siz sevgili dostlarla paylaşmak amacıyla hazırlandı. Dost kalın, dostlukla kalın. İletişim: saraykoyozlemi.gmail.com

21 Aralık 2024 Cumartesi
SARAYKÖYDENİZ BİZ - 13, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ : Sarayköy Özlemi - Nosta...
SARAYKÖYDENİZ BİZ - 12, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ : Sarayköy Özlemi - Nosta...
24 Kasım 2024 Pazar
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 11 : Sarayköy Özlemi - Nosta...
21 Kasım 2024 Perşembe
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 10 : Sarayköy Özlemi - Nosta...
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 9: Sarayköy Özlemi - Nostalj...
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 8: Sarayköy Özlemi - Nostalj...
27 Ağustos 2024 Salı
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 7: Sarayköy Özlemi - Nostalj...
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 6: Sarayköy Özlemi - Nostalj...
25 Ağustos 2024 Pazar
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 5: Sarayköy Özlemi - Nostalj...
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 4: Sarayköy Özlemi - Nostalj...
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 3: Sarayköy Özlemi - Nostalj...
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 2: Sarayköy Özlemi - Nostalj...
SARAYKÖYDENİZ BİZ, SARAYKÖY'Ü ÇOK SEVERİZ – 1: Sarayköy Özlemi - Nostalj...
3 Ağustos 2024 Cumartesi
Köpekler ve biz / Cengiz Çakır
1951-55
arasında Sarayköy Gazi İlkokulu’nda okudum. Babam ve annem dağ
köylerinde çalışmaya gittiğinden ben uzun süre kimi yakın
akraba, kimi sadece tanıdık olan kimselerin yanında kalırdım.
Bir gün çarşıdan gelirken çayın ikiye ayrıldığı yerde
bir köpek kızanına rastladım. 10-11 yaşında okul
önlüğü giymiş çelimsiz bir çocuk olarak soğuk bir kış
gününde yolun kenarından yürürken ak tüylü iri bir köpek
hırlayarak üzerime geldi. Ben korkarak ooşt diye bağırdım.
Köpek beni sol böğrümden ısırarak yere çaldı. O sırada
yakında olan iki amca omuzladıkları selvi (kavak) kütüğünü
atıp köpeği kovalayıp beni kurtardılar.
Olayı kısaca anlattılar. Kadın bir kahve fincanına su doldurdu. Anlamadığım bazı duaları okudu, üfledi. Dişsiz ağzından tükürükler saçıldığını da gördüğümden efsunlu suyu içmek istemedim. Kimi kolumu tutup, kimi burnumu sıkarak bana zorla içirdiler. O sayede (!) kuduz olmadım ve uzun bir ömür yaşamaktayım. Efsun, büyü, muska gibi şeylerin tutması için mutlaka bir hizmet bedeli ödenmesi adet olduğundan cimri bir kadın olan kocaanam bir lira verdi. Erkek amele gündeliğinin beş lira olduğu dönemde iyi para imiş doğrusu.
Aynı yılın mayıs sonlarında sınıf arkadaşım olan Dutlu’nun kızı Sevim’i Ballıbahçe Sokağı’nın köşesinde alacalı bir köpek ısırdı. Onların kiracısı olan Bekçi Bilal amca tabanca ile iki el ateş etti ama kaçan köpeği vuramadı. Sevim’i doktora götürdüler ve kırk gün kuduz aşısı yapıldı. Birkaç gün sonra kızını ısıran köpeği hasıl ekili tarlada yatarken gören Dutlu teyze evden baltayı alıp ‘Seni keseyim de gör ayı köpek !’ diyerek baltayı beline indirdi. Köpek ileri fırlayınca köpeğin kuyruğu yarıya kadar kesildi ama kopmayıp iğreti bir hal aldı.
Sarayköy Belediyesi’nin lakabı “Sağır” olan bir çalışanı vardı. Görevi olan Ramazan topu atışı sırasında patlayıcı miktarını iyi ayarlayamadığı için sağır olduğu söylenirdi. Ak benizli tombul yüzlü bu insanın bir görevi de etrafa zarar veren köpekleri öldürmekti. Omuzunda bir tek tüfekle dolaşır, zaman zaman köpeklere ateş ederdi.
Bir gün Sağır’ı okul yolumuz üzerindeki Demirköprü’nün başında otururken gördük. Yanında içyağı veya kuyruk yağı gibi beyazımsı et parçaları vardı. Sonradan “striknin sülfat” olduğunu öğrendiğim bir zehre bulanmış olduğu için rengi yeşile dönmüş bu et parçalarını yanına çağırdığı köpeklere atıyordu. Zehirli yemi yiyen muzır köpekler bir köşede kıvrılıp ölüyorlardı.
O zamanlardan beri köpekten korkarım. Hatta kadife gibi tüylü şeylere dokununca nefesim kesilir. Korkunun ecele faydası yok tabii ki. 14-15 yaşlarında iken Fatmacan analık ile yoğurt almak için bir yörük çadırına gittik. Çadıra yaklaşınca kocaman bir çoban köpeği havlayarak üzerimize geldi. Ben kaçmaya niyetlenirken elinde değnek olduğu halde yere oturan kadın ‘Otur Cengizim’ deyip paçamdan çekerek beni yere oturttu. Yüzümüze bir karış mesafede sıcak nefesini hissettiğimiz köpek etrafımızda dört dönüyor ama ısırmıyordu. Çadırdan çıkan bir koca karı cılız bir sesle komut verince hayvan kuyruğunu kısıp bir kenara çekildi.
Son günlerde sözde hayvan severlerin sahipsiz hayvanlarla ilgili yasal düzenleme girişimi sırasında kopardıkları yaygara üzerine bu anılar canlandı. Altı milyon dolayında sahipsiz köpek olduğu tahmin ediliyor. Mümkün değil ama bir barınağa 1000 köpek koysanız bile 6000 barınak gerekir. Bir bakıcı 100 köpeğe nezaret etse 60 bin bakıcı gerek. Sığırcılık işletmeleri bakıcı bulamıyor, koyun/keçi sahipleri çoban bulamıyor.
Beğenmediğiniz Afganistan, Özbekistan ve Suriyeliler olmasa hayvancılığı sürdüremeyecek durumdayız. Pis kokan, gürültücü, saldırgan ve tehlikeli hastalıkların konakçısı olan faydasız köpeklere bakacak insanları nereden bulacaksınız? Kaç para ödeyeceksiniz? Çocukların mama bulamadığı bir ülkede köpekleri ithal mama ile beslemek nasıl bir akıl? Sokaklarda, parklarda, otobüs duraklarında pinekleyen, etrafı kirleten bu asalak hayvanların kime ne faydası var? Faydası olmadığı gibi yırtıcılık, kaza, sağlık gibi konularda pek çok zararı var.
Hesap bilen herkes bu işin sürdürülemez olduğunu saptar. Çözüm için kaynak bekleyen öncelikli yüzlerce sorun varken, kamu kaynaklarını çarçur etmeye kimsenin hakkı yoktur.
* * * * * * * * * * * * * * * * *
https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/kopekler-ve-biz-483143
23 Haziran 2024 Pazar
Görsel Kent Belleğinde Sarayköy ve Sarayköylü dostlar - 1 / Atila Girgin
Sevgili dostlar, bu fotoğraf albümü gerek özel belgeliğimden, gerekse sizlerin paylaşımlarından sağlanan fotoğraf karelerinin yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuştur.
Yıllar sonra bu arşivin, tarihin derinliklerinden günümüze uzanan zaman kesitine tanıklık yapacağına yürekten inanıyorum.
Biliyor ve inanıyorum ki, yaşandığı dönemlerin sessiz tanıkları olan bu fotoğraf kareleri, sizler içinde önem arz etmektedir.
Bu güzide fotoğraflar bir dönemin cansız tanıklarıdır. Ah bir dillenebilse de tanıklıklarını anlatabilseler. Onlar ki, acıların ve güzelliklerin yaşandığı nice olaya, nice anıya hep eşlik ettiler.
Keşke zaman tünelinde geriye doğru bir gezi olası olsa da, o zaman dilimine, oralara bir uzanıversek, onların tanıklıklarından bir yararlanabilsek. Hani şimdi bunları rahatlıkla söyleyebiliyorum da, ya tanık olduğu acılar dayanılası değilse, ya bu durumda ne demeli bilmem ki. Aman, aman iyi ki suskunsunuz mu demek daha uygun olurdu bu durumda. Aslına bakarsanız bu durumdan da pek emin değilim. Peki, ya güzel anılara ne demeli. Hani paylaştıkça çoğalan, çoğaldıkça, bizlere anılar denizinde doyasıya yüzdüren, zaman tünelinde gezdikçe gezdiren, coştukça coşturan o güzel anılara ne demeli.
Sevgili dostlar, fotoğraf karelerindeki kimlerin kim olduğu inanınki pek önemli değil. Değilmi ki sizleri zaman adlı çizginin o değişik noktalarına götürebiliyorsa, asıl olan da bu zaten. Sizlerde bir zaman kesitini, bir anıyı, bir dönemin coşkusunu yada önemsediğiniz herhangi bir algıyı bir an için canlandırabiliyorsa, bu fotoğraf kareleri kendisinden beklenen işlevi yerine getirmiş demektir.
Bunların dillendirilmesine olan katkılarınızla bu fotoğraflar ayrı bir önem kazanacaktır. Sevgili dostlar; bu albüm fotoğraflarını izlerken, fotoğrafların sizlerde uyandırdığı duygular, büyüklerinizden edindiğiniz ya da sahibi olduğunuz ya da tanığı olduğunuz bilgileri lütfen bizlerle paylaşınız. Bu şekilde kent belleğinin gelişmesine ve kayıt altına alınmasına da katkı sağlamış olacaksınız.
Yaşam paylaştıkça güzel. Paylaşımlarınızı bekliyorum. Dostluk ve esenlik dileklerimle.
Yaşamda her şey gönlünüzce olsun sevgili dostlar. Dost kalın, dostlukla kalın.
10 Haziran 2024 Pazartesi
TARİHİ KAYITLARDA SARAYKÖY’DE PETROL ÇIKARILMIŞ( Türkiye’nin ‘yok’ kabul edilen değerli kaynakları )/ BORA ÖZİZMİRLİ
Türkiye’nin ‘yok’ kabul edilen değerli kaynakları(TARİHİ KAYITLARDA SARAYKÖY’DE PETROL ÇIKARILMIŞ) / BORA ÖZİZMİRLİ
Zenginliklerimizi yeterince bilmiyoruz ve kendimiz de çıkartamıyoruz. Çıkartmak için uzman kişi ve teknolojilerden yoksunuz. Son yıllarda amatör maden arayıcıları sayesinde Türkiye'de ‘yok’ diye bilinen birçok maden ve değerli taşlar keşfedildi
Ekonomimize katkı sağlayacak her türlü kaynak ülkemiz için çok önemlidir. Bu kaynaklardan birisi de değerli taş ve madenlerimizdir. Fakat birçoğunun varlığı bile bilinmemekte veya inkâr edilmektedir. Bundan 20 sene öncesine kadar altın madeninde yaşadığımız sorunun benzerini madenler, elmas, yakut, safir gibi değerli taşlarda da yaşamaktayız.
Nasıl ki bundan 20- 30 yıl önce altın madeni ülkesi Türkiye hakkında "Altın yok!" deniliyorsa aynı olumsuz düşünce değerli taş ve madenler üzerinden yapılmakta, madenler ve değerli taş ülkesi olan Türkiye'de, "Önemli madenler ve değerli taşlar yok!" denilmektedir.
Bu yazımızda; Türkiye'nin değerli taş ve maden ülkesi olduğunu, Denizli ili Sarayköy ilçesinde Osmanlı Devleti zamanında petrol çıkartıldığını, günümüzde ise Sarayköy'de doğalgaz ve petrol göstergesi taşı olarak kabul edilen Menilit-Melanite Opal'inden binlerce adet bulunduğunu, Türkiye'de "yok" denilen elmasın ilk defa Çinli bilim insanları tarafından Pozantı ve Köyceğiz'de bulunduğunu, yine Türkiye'de "yok" denilen yakut ve safir taşlarının varlığını açıklayacağız.
Bilindiği gibi yakın zamanda Denizli ili Sarayköy ilçesinde meydana gelen JES kuyu patlaması meydana gelmiş ve bunun sonucunda bütün gözler ilçeye çevrilmişti. Patlamayla birlikte Sarayköy’deki kuyudan çıkan “gaz” nedeni ile akıllarda birçok soru işaretini de getirdi. Kuyudan çıkan gazın “doğalgaz olabilir mi?” sorusu birçok vatandaş tarafından dile getirilmeye başlandı.
Bizde bu soruların cevabını bulabilmek adına Gazeteci Bora Özizmirli aracılığı ile yörenin önde gelen maden ve değerli taş arayıcısı, Metin Uysal’ın görüşlerini siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedik.
TARİHİ KAYITLARDA SARAYKÖY’DE PETROL ÇIKARILMIŞ
Sözlerine esas uzmanlık alanının doğalgaz ve petrol olmadığını belirten Metin Uysal, ancak tarihsel kayıtlarda 1918 yılına kadar Sarayköy’ün Kumluca ve Tırkaz köylerinde petrol çıkartıldığını vurguladı. Ulusal çapta birçok medya organında değerli taşlar ve madenler üzerine açıklamaları yayımlanan ve görüşleri alınan Metin Uysal, Sarayköy’de petrol ile ilgili açıklamasında şunları kaydetti:
“Uzmanlık alanım petrol ve doğalgaz değil. Ancak Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi’nin 2009 tarihli, 21. sayısında Yusuf Ziya Bildirici’nin Denizli ve Çevresinde Madencilik (1890-1919) yazısı var. Yusuf Ziya Bildirici, Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri’ne dayandırarak yayımladığı o yazısında; Sarayköy ilçesinde Osmanlı Devleti zamanında 1919 yılına kadar petrol ruhsatı verildiğini ve petrolü çıkartan kişilerin devlete vergilerini ödediğini bildiriyor.
Açıkçası Sarayköy’de petrol çıkartılan yerler ve çıkartan kişiler bellidir. Mehmet Rifat ve Abdulkadir Beyler Denizli yöresinde kükürt ve petrol için ilgi duyup Sarayköy'e bağlı Kumluca ve Tırkaz köylerinde petrol için vergilerini ödeyip ruhsat almışlardır. Yusuf Ziya Bildirici’ye göre bu kişiler Mehmet Rifat ve Abdulkadir Beyler Denizli yöresinde kükürt işletmeciliği yaparlarken petrol madenine de ilgi duyup, Sarayköy’ün Kumluca ve Tırkaz köylerinde ortaya çıkarılan petrol madeninin gerekli vergilerini ödedikten sonra, Şura-yı Devlet ile Meclis-i Vükela’nın 25 Kasım 1919 tarih ve 385 no’lu kararnamesiyle 60 yıl geçerli işletme izin belgesini aldılar.
Daha sonraları muhtemelen yaklaşmakta olan Yunan işgali nedeniyle bu ruhsatı devretti ve kuyular kapatıldı. O zamandan bu yana petrol mesele ne Sarayköy’ün ne de Denizli’nin gündemine girmedi. “dedi.(1)
SARAYKÖY’DE PETROL GÖSTERGESİ MENİLİT OPALİ
Kendi bulduğu örnekleri de sıralayan bulduğu taşların fotoğraflarını çekerek bizlere ileten Metin Uysal, Sarayköy’de dünyada az yerde rastlanan petrol ve hidrokarbon göstergesi taş olarak bilinen Menilit Opali’ni de bulduğunu açıkladı. Uysal açıklamasının devamında petrol gösterge taşı Menilit Opali’nin Sarayköy’de binlerce adet olduğunu, Denizli Valiliği veya araştırmacı akademisyenlerin talebi olması halinde bu opallerin bulunduğu yerlerinin yerini gösterebileceğini sözlerine ekledi.
Metin Uysal şunları söyledi:
“Arazi keşfi yaptığım sıralarda Sarayköy’ün bir yerinde Menilit Opali’ne rastladım. Ama bu taştan 1-2 tane değil Sarayköy’de binlercesine denk geldim. Bu taşlar yuvarlak yapıdadır ve kırıldığında içinde sıvı olduğu görülecektir. Yani taşın içinde sıvı var. Ama bu taş kolay kırılan bir taş değildir, çok serttir. Bu taşlar dünyada az yerde rastlanan bir taş olarak biliniyor. Bu taşlara menilit adı verilir ve menilitik şeyler bölgedeki en verimli hidrokarbon kaynak kayaları olarak kabul edilir. Bu taşlar bölgede büyük miktarda hidrokarbon varlığını kanıtlayan taşlardır. Bu taş, petrol ve doğalgaz gösterge taşı olarak kabul ederler.
Örneğin, bu konu hakkında araştırma ve belge isteyen akademisyenlerimiz, Romanya’daki hidrokarbon ve petrol yatakları için menilit taşının önemini aktaran öğretim görevlileri Emilia Tulan, Reinhard Sachsenhofer, Jakub Witkowski Gabor Tari imzalı” Hydrocarbon source rock potential and paleoenvironment of lower Miocene diatomites in the Eastern Carpathians Bend Zone (Sibiciu de Sus, Romania)” başlıklı bilimsel makaleyi inceleyebilirler.(2)
Denizli’de değerli taş ve madencilik üzerine 10-15 yıldır teorik olarak yüzlerce yabancı ve yerli bilimsel makale okudum. , uygulamada ise yıllardır sürekli arazide, sahadayım ve keşifteyim. Denizli ve Sarayköy gerçekten çok önemli zenginliklere sahip. Fakat değerlerimiz bilinmiyor ve heba oluyor. Valilik makamı ve araştırma halinde olan akademisyenlerimizin isteği doğrultusunda bu taşların yerini Sarayköy’de gösterebilirim” dedi. Uysal bilimsel makalelerin devamı için yazının sonunda dipnot olarak eklenmesini istedi.(3)(4)
LAMPROİTLER ZENGİNLİK KAYNAĞIDIR
Metin Uysal ile mülakatımızda Uysal; başka önemli bilgileri de aktardı.
Denizli’nin lamproit bölgesi olduğunu dikkate çeken Uysal, lamproitlerin yerin 120 km üzerindeki derinliklerden büyük bir basınç ve sıcaklıkla patlayıp yeryüzüne ulaşan bacalar olarak tarif etti.
Lamproitlerin zenginlik belirtisi olduğunun önemini vurgulayan Metin Uysal, yerin altından birçok değerli taş ve madenin lamproitler vasıtası ile yeryüzüme ulaştığını kaydetti. Kendisinin Denizli’de 17 adet lamproit bacası keşfettiğini aktaran Uysal şunları söyledi:
“Çok önemlidir! Denizli il olarak başlı başına bir Lamproit bölgesi. Yani lamproit bacalara sahip.Bu bacalar yerin 120km üzerindeki derinliklerden çok yüksek basınç ve sıcaklık ile birlikte yeryüzüne ulaşan bacalardır. Bu bacalar dünyada çok az vardır ama Denizli bu bacalara sahiptir. Lamproitler, milyonlarca yıl öncesinde patlamış, yeryüzüne birçok maden ve değerli taşı püskürtmüştür. Bizzat kendim Denizli’de 17 adet lamproit bacası keşfettim. Lamproitler zenginliktir. Zenginlik belirtisidir. Denizli çevresi bu zenginliğe sahiptir.” dedi.
LAMPROİTLER ELMAS KAYNAĞI OLARAK BİLİNMEKTEDİR
Diğer
taraftan lamproitlerin dünyada elmas kaynağı olarak kabul
edildiğini söyleyen Metin Uysal, lamproitlerin Denizli ile
birlikte Kütahya, Isparta, Afyon, Uşak ve Muğla'da
bulunduğunu kaydetti.
Metin Uysal açıklamasının devamında,"
Türkiye'deki elmasın varlığını lamproit bacaları ile
açıklayabiliriz. Elmasın en önemli kaynakları kimberlit bacaları
ile lamproit bacalarıdır. Eski bilgilere göre elmas oluşumu için
kimberlit bacaları şart koşuluyordu. Fakat bahsettiğim gibi bu
eski bir bilgidir.
Yeni araştırmalara göre lamproit'ler önemli bir elmas kaynağıdır. Örneğin hem Avustralya hem de Hindistan'da çıkartılan elmasların önemli bir bölümü lamproit bacalarından çıkartılmaktadır. Elmaslar yerin 120 Km ve üzerindeki derinliklerden, lamproit bacaları vasıtasıyla yeryüzüne ulaşırlar. Yani bizim gördüğümüz elmaslar lamproitlerdeki ksenot taşları ile asansör gibi yukarı taşınmaktadır.(Ksenotlar, kısaca elmas taşıyıcı taşlardır.)
Yeni bilgilere göre "Elmasın oluşumu için kimberlit bacası şart" bilgisi eskide kalmıştır.
Kimberlet'in Türkiye'deki varlığı kesin olmamakla birlikte elmas kaynağı olan lamproitin varlığı Türkiye'de kesinleşmiştir. Lamproit bacaları elmasla birlikte birçok değerli taşlar ihtiva eder.
Elmasın önemli bir kaynağı olan lamproitler Türkiye'de bulunmuştur ve vardır.
Yapılan araştırmalarda ülkemizde Kütahya, Isparta, Afyon, Uşak,Muğla ve Denizli'de lamproitler bulunmuştur. Ayrıca kendim bizzat Stishovite taşı buldum. Bu taş elmastan daha daha nadir bulunup çok değerli bir taştır.” dedi.
TÜRKİYE'NİN BİLİNEN İLK ELMASI POZANTI'DA BULUNMUŞTUR
Kendisiyle
olan mülakatımızda bir önemli bilgiyi daha aktaran Metin Uysal,
Türkiye'deki ilk elmasın Çinli ve Türk bilim insanları
tarafından Pozantı ve Köyceğiz'de bulunduğunu dile getirerek,
"Evet, Türkiye'de elmas vardır ve bulunmuştur. Üstelik
bulunan elması Çinli ve Türk bilim insanları bulmuştur. Çin Yer
Bilimleri Üniversitesi (WUHAN), Çin Jeoloji Bilimleri Üniversitesi,
Miami Üniversitesi Çinli bilim insanlarının hazırlamış
oldukları rapora göre; Adana-Pozantı’da mikro elmas varlığı
tespit edilmiştir. Bu raporların linkleri mülakatımızın
sonlarında dipnotlarda verilecektir.
(5) (6)
Bulunan elmaslar mikro düzeyde olsa bile bu çok önemli bir gelişmedir. Üstelik Adana-Pozantı'da sadece elmas değil Mozanit de bulunmuştur. Mozanit elmastan sonra en sert değerli taşlardan biridir. Ama elmastan çok daha parlaktır. Elmastan sonra en sert değerli taşlardan birisi olan bu taş, yakut ve safirden bile daha serttir. Maddi değeri yüksektir.
Köyceğiz ise; Türkiye'de bulunan ikinci elmas kaynağı olmuştur." ifadelerini kullandı.
YAKUT VE SAFİRİN HAMMADDESİ OLAN ‘EMERY’ MADENİNİN DÜNYA REZERVİNİN YÜZDE 65'İ TÜRKİYE'DE
Bu zamana kadar "Türkiye'de yok" denilen safir ve yakut taşlarının Türkiye'de var olduğunu da belirten Metin Uysal, bu taşlarının hammaddesi kabul edilen “emery” madeninin dünya rezervinin yüzde 65'nin Türkiye'de olduğunu söyledi. Gemoloji dalında uzman bilim insanlarından Prof. Dr. Murat Hatipoğlu'nun da Türkiye'de safir varlığını açıkladığını kaydeden Metin Uysal şunları dile getirdi:
"Türkiye'de yakutta vardır safirde vardır. Çünkü yakut ve safirin hammaddesi “emery” denilen bir madendir. Dünya “emery” rezervinin yüzde 65'i Türkiye'dedir. Yakut ve safirin hammaddesi “emery”nin yüzde 65'i Türkiye'de olduğuna göre Türkiye'de yakut ve safirin olmaması düşünülemez. Zaten birçok değerli taş arayıcıları bu zenginliğimiz olan taşları birçok defa bulmuşlardır. Gemoloji dalında uzman bilim insanlarından Prof. Dr. Murat Hatipoğlu'da Türkiye'de safir varlığını açıklamıştır." dedi. (7)
BATILI EMPERYALİSTLERİN GÖZÜ ÜLKEMİZ ÜZERİNDEDİR AMATÖR MADEN ARAYICILARININ ÖNÜ AÇILMALIDIR
Açıklamasının sonunda MTA'nın amatör maden arayıcıları ile birlikte çalışması gerektiğini dile getiren Metin Uysal, “Türkiye yeraltı zenginlikleri bakımından tahmin edilenden, bilinenden çok daha zengin bir ülkedir. Fakat biz bu zenginliklerimizi yeterince bilmiyoruz ve kendimiz de çıkartamıyoruz.
Çıkartmak için uzman kişi ve teknolojilerden yoksunuz. Son yıllarda amatör maden arayıcıları sayesinde Türkiye'de ‘yok’ diye bilinen birçok maden ve değerli taşlar keşfedildi. Önümüzdeki dönem çok daha büyük keşiflere Türkiye açıktır.
Batılı emperyalistlerin gözü ülkemiz üzerindedir. Bu baskı yeraltı kaynaklarımızın keşfedilip çıkartılmasında çok etkilidir. Bu baskıyı yıkmak da kolay değildir.
Türkiye'de ‘yok’ denilen değerli taş ve madenleri bulan, sayıları yüz binleri bulan amatör maden arayıcılarımızın önü açılmalı ve Türkiye’nin zenginlikleri ortaya çıkarılmalıdır. Gerekirse bu kişiler tespit edilip MTA beraber çalışmalıdır. Değerli taş ve maden arayıp çıkartabilecek uzman ve teknolojiden yoksun olduğumuz için bu ‘geçiş dönemini’ amatör maden arayıcılarından faydalanarak atlatmak zorundayız." dedi.
* * * * * * * * * * *
* * * * * * * * * * * *
DİPNOTLAR:
1- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1724253