Bir
kaç yıl önce, iyi hatırlıyorum sıcak mı sıcak bir ağustos
zamanı akşam üstü görüşmüştük Çello dayı ile. Aslında
öğleyin görüşecektik ama dedim ya çok sıcak, telefonlaşarak
akşam üstü için sözleştik.
Yanımda
gazete sahibi Bahattin Varol da vardı. Kapıdan içeri yani avluya
adım attığımızda çok şaşırdım. Celallettin abi evdeki
koleksiyonundaki taş plaklardan, plaklardan ve Cd lerden bazılarını
bahçede bulunan masaların üzerine düzenli bir şekilde
istifleyerek konu hakkında daha iyi bilgi sahibi olmamızı
istemişti. Aslında ben bunların çoğunu biliyordum ve görmüştüm.
Çünkü yıllarca komşuluk yapmıştık Tezer ailesiyle. Güler
teyze de başka bir köşede kışlık hazırlıkları yapıyordu.
Galiba
incir ağacıydı altında oturduğumuz. Mevsim meyveleri ve kendi
yaptığı demli çayla ağırladı o ağacın altında ağırladı
bizi. Bir yandan da gramofonda çokkk eski bir plak çalıyordu.
Bestekarlarına ve güftekarlarına kadar iyi tanıyordu çarkıları.
O yaşında bile hala müziğe ve hayata dair planları vardı.
Onlardan söz etti bize. Pek çok şey konuştuk aslında. Keşke o
pek çok şeyi de not alsaymışım, yazsaymışım.
Her
ölüm erkendir ama, Takdir-i ilahi diyelim. Allah Rahmet Eylesin..
Daha önce okumuyanlar varsa Çello Dayı'nın hayat hikayesini,
tekrar ama bu sefer tamamı olacak çekilde buraya koyuyorum.
Güle
Güle Çello Dayı..
''
TAŞ PLAKLA GEÇEN ÖMÜR ''
Değerli
okuyucularım, bugünkü sohbet konuğumuz Celalettin Tezer.
Celalettin abi çoğunuzun da bildiği gibi yıllarını müziğe
adamış bir gönül adamı. Öncelikle ailemizin 40 yıllık
komşusu. Sarayköy'ün ilk müzik dükkanlarından birinin sahibi.
Çok uzun yıllar Efe Meydanı'nın müdavimlerinden. Şimdi de
bırakınız ilçemizi, ilimizi, Türkiye'de eşine az rastlanan taş
plak, plak, LP, kaset ve CD koleksiyonerlerinden.
Kendisi
ile Bahattin Varol eşliğinde Aşağı Mahalle'deki evinde biraraya
geldik. Yaklaşık 3 saat süren misafirliğimizde evin avlusundaki
ağaçların gölgesinde, masalara dizdiği taş plakların arasında
ve kendisinin demlediği çayları içerek söyleşimizi tamamladık.
Bazen İstanbul günlerine döndük, bazen bize eski Efe Meydanı
anılarını anlattı, çoğu zaman da müziğe olan aşkından
mesajlar paylaştı. Taş plaktan dinlediğimiz şarkılar eşliğinde,
işte Celalettin Tezer....
Buyrun
hikayemize...
''RUMELİ'DEN
GÖÇTÜK''
HHT:
Kimdir bu Celalettin Tezer ?
CT:
1946 Sarayköy doğumluyum. Annem ve babam Yunanistan göçmeni.
Annem Selanik, babam ise Florina göçmeni. Annem 1912 doğumlu. 1918
yılında mübadele ile İstanbul'a geliyor, sonra da hükümet
tarafından Acıpayam'a yerleştiriliyor.Babam ise 1907'de doğmuş.
1912 yılında O da mübadele ile buraya yerleşiyor. Yani ikisi de
Yunan zulmünden kaçarak ama birbirlerinden habersiz bir şekilde
mübadele ile bu topraklara geliyor. Daha sonra hayatları bir
şekilde kesişiyor ve evleniyorlar.
HHT:
Nasıl bir çoçukluktu sizinki ?
CT:
Biz üç kardeşiz. Babam eski zamanın reji yani Tekel memuru. Dedem
ise meşhur Kasap Murtaza. Dedemin şöyle bir özelliği var. Dana
etini Sarayköylülere ilk tanıştıran kişi. O zamanlar dana eti
bilinmezmiş. Bizim evde ise genelde Rumeli yemekleri yapılırdı..
Dedemin aldığı ilk ev de eski bir rum evi. İlkokul 4'e kadar Gazi
İlkokulu'ndaydım. Son seneyi babamın tayini ile gitiğimiz
Isparta'da okudum. 2 sene orada kaldık. Daha sonra babam nefes
darlığı şikayeti ile Babadağ'a tayinini istiyor. Orada babam
Tarım Kredi Kooperatifi'nde çalışıyor.
''İSTANBUL
GÜNLERİ''
HHT:
Okul ne alemde bu arada ?
CT:
Babam ileri görüşlü biriydi. O'nun yönlendirmesiyle 1962 yılında
İstanbul Radyo Özel Meslek Okulu'na gittim.Yurtta kaldım. Daha
sonra da galiba 1967'de Delta adlı radyo imalathanesinde montaj ve
tamir kısmında çalıştım.
HHT:
Daha önce hiç radyo görmüş müydünüz?
CT:
Bizim eve ilk radyo benim doğmam dolayısıyla 1946 yılında alınan
kocaman bir sandıklı radyo imiş. İlk taş plağı da komşumuz
Baki Çakır'ın köfteci dükkanında görmüştüm. Baki Çakır,
Muhtar Behçet Çakır'ın kardeşiydi.
HHT:
Müzikle olan aşkınız o zamanlar mı başlıyor ?
CT:
Müziğe karşı ilk ilgim İstanbul'da 1962'de Laleli semtinde
arkadaşlarımızla gittiğimiz müzik dükkanında başlıyor. Orada
bir müzik kutusu vardı. Ben hiç unutmuyorum, o kutuya 10 kuruş
atıp Sevim Tanürek Hanımefendinin ''Derdime Kimlere Desem'' adlı
şarkıyı dinlemiştim ve adeta büyülenmiştim.
HHT:
Daha sonra İstanbul macerası devam etti mi ?
CT:
Ben askerliğimi 24 ayda yaptım. Acemi birliğim Etimesgut, usta
birliğim ise Kars idi. Aslında niyetim İstanbul'da çalışmaktı.
O ara Almanya'ya yazılmıştım ve çıkmıştı, üstelik Philips
Radyo Fabrikasından da teklif vardı. Ama ben askerdeyken 1968
yılında babam ölünce bütün planlar yattı ve annemin isteği
doğrultusunda Sarayköy'e geri döndüm.
''TEZER
PLAK AÇILIYOR''
HHT:
İstanbul'a nokta koydunuz yani ?
CT:
Bir bakıma. Sarayköy'e geldim ve ne yapayım diye düşünürken
müziğin o büyülü rüyası beni çekti. Efe Meydanında plak
dükkanı açtım. Üstelik o zamanlar Güner Kısa, İrfan Mersin ve
Kemal Karcılıoğlu da plak satıyordu. Ama onlar zamanla plakları
bana devrederek o işten ayrıldılar. O günlerde ayda 1500-2000
plak sattığım oluyordu. Daha kaset çıkmamıştı. Ben dükkanda
kırtasiye ve terzi malzemeleri de satıyordum. Diğer plakları
devralınca ben de kırtasiye ve terzi malzemelerini elden çıkardım
ve sadece plak satmaya devam ettim. O zamanlar plakçılığın altın
yıllarıydı. Denizli'de toptancı yoktu. Günü birlik İzmir ve
İstanbul'a giderdim. Hiç unutmam İbrahim Yavuz'un bir lafı vardı.
Bana şöyle demişti. ''Celalettin sen dükkanı açınca 1.sene
müşteriye, 2. sene dükkana çalışırsın, 3. sene dükkan sana
çalışmaya başlar. '' Aynen doğru çıktı.
HHT:
O zaman söz İbrahim Yavuz'dan açılmışken, o senelerdeki Efe
Meydanı'nı bize anlatır mısın?
CT:
Ben 39 sene aynı yerde, aynı işi yaptım. Hayatım orada geçti
sayılır. Karşımızdaki parkta eski mezar taşları vardı. Yine
aynı yerde eski bir tuvalet vardı. 302 dediğimiz otobüsler
Bayrakçıların fırının önünde durur ve meşhur tava ekmeğinden
alırlardı.Hatta bazı otobüs muavinleri vardı ki, otobüs
yuvarlaktan dönerken hemen bana bir şarkı listesi getirir, bunu
ertesi güne kadar hazırlamamı isterdi. Kadir İnanır'ın
başrolünü oynadığı 'Askerin Dönüşü'' adlı filmin bir kısmı
bizim meydanda çekildi. Biz esnaf arkadaşlar da çekimi takip
etmiştik. Bizim meydanın en renkli kişisi bana göre Eczacı Nazmi
Abi idi. İlçenin önde gelen kişileri hep oraya takılırdı.
Hatta Galatasaraylı Metin Oktay bile sık sık Nazmi Abinin yanına
gelirdi.
HHT:
Herhalde futbolu bıraktıktan sonra oluyordu bu ziyaretler?
CT:
Evet. O zaman jubile yapmıştı ve İzmir 'de birahane açmıştı.
Metin Oktay, Tahir Aksel'in bacanağı idi. O yüzden Sarayköy'e sık
geliyordu. O geldiği zaman Birol, Metin, Tevfik Önder de mutlaka
eczaneye gelir ve şamata başlardı.
HHT:
Bu arada sizin işler nasıl gidiyor ?
CT:
Dediğim gibi önce taş plakla başladığım ticarette, daha sonra
LP'ler, kasetler ve CD' ler sahneye çıktı. 1982 yılında ise
video kaset işimiz başladı. O zamanlar işimiz çok iyiydi. Ama
1986'da plaklara, kasetlere, video kasetlere bandrol yasası çıkınca
epey zor günler geçirdik. Eski plaklar elde kaldı. Zaten benim bu
koleksiyonculuğumun temelinde bu olay yatar. Elde kalan plakları
elden çıkarmayıp biriktirmeye başladım. Aslında sevdiğim
plaklardan birer tane mutlaka kendime ayırırdım. 2005- 2006
yıllarında ise bizim meslek iyice dibe vurdu. Plaklarla, kasetlerle
dolu dolu geçen 39 senenin ardından 2009 yılında dükkanı
kapatmak
zorunda
kaldım.
''OTOBÜS
BİZİ ALMAYINCA KURTULDUK''
HHT:
İş hayatınızda hemen aklınıza gelen bir anınız var mı?
CT:
Acısıyla tatlısıyla bir sürü anım var ama beni en çok
etkileyen acı anılardan birini anlatayım. Az önce de dediğim
gibi günü birlik İzmir'e plak-kaset almaya giderdim. Yine bir
sabah 5 otobüsü ile gitmek için asfalta çıktım. Ben beklerken
yanıma Orhan Dikici abi geldi. O da İzmir'e mal almaya gidecekmiş.
Biraz bekledik ve Pamukkale otobüsü geldi. Fakat otobüs bizi
almadan geçti. Orhan abi çok sinirlendi ve kendine has
konuşmalarıyla nerdeyse şöföre ilendi. Biz sonraki otobüse
bindik. Kuyucak çıkışında otobüsümüz bir anda durdu. Bir
baktık, bizi almayan otobüsü tren ortadan biçmiş, ortalık
feryat figan içindeydi. Öğrendik ki 9-10 ölü varmış. Orhan
abiyle göz göze geldik. Bir şey konuşamadık. Acaba ilenci tutmuş
muydu diye hep düşünmüşümdür.
HHT:
Peki bu muhteşem koleksiyonunuza gelirsek...
CT:
Dediğim gibi 1986'daki bandrol yasasından sonra satamayacağımız
plakları biriktirmeye başladım. Bunun haberini alan arkadaşlarım
da bana yardımcı oldu. Hatta geçenlerde tesadüfen tanıştığım
Ankaralı bir hanım, elinde hatırı sayılır bir taş plak
koleksiyonu olduğunu söyledi ve bunların hepsini karşılıksız
olarak bana vermeyi teklif etti. En kısa zamanda gitmeyi
düşünüyorum. Benim daha önce para ve radyo koleksiyonum da vardı
ama çeşitli durumlardan dolayı onları elden çıkarmak zorunda
kaldım.
HHT:
Eldeki plaklarınızın sayılarını biliyor musunuz?
CT:
Tahmini olarak 1000 civarında 45'lik plak, 700 taş plak, 1000 Long
Play, 2000 kaset ve yine 2000 civarında CD koleksiyonum var. Onların
hepsi benim için çok değerlidir. Bu kadar çok sayıda eseri
koleksiyonunda bulunduran insan sayısı azdır diye düşünüyorum.
'RÜŞTÜ
DEMİRCİ BİR SARAYKÖY MARKASIDIR.''
HHT:
Sarayköy'de müzikte başarılı olan isimler kimlerdir?
CT:
Tevfik Önder'in kızı Gözde Önder var, sonra sizin akraba Nejdet
Tok'un kızı Yeşim Tok var. Üzerlikli arkadaşım Şükrü Şentürk
de iyi bir sestir. Ama hepsi bir yana Rüştü Demirci bir markadır,
efsanedir.
HHT:
Peki Rüştü Demirci ile tanışıklığınız var mıdır?
CT:
1966 yılında Ali Sami Yen Stadının açılışında
Türkiye-Bulgaristan maçını canlı seyretmiştim. Bir kaç gün
sonra da şans yüzüme güldü. Beşiktaş Aile Çay Bahçesinde
Rüştü Demirci üstadı canlı izledim. Üstelik kulise girip
kendisi ile uzun süre muhabbet ettim. Bana göre Sarayköy'ün
yetiştirdiği en iyi müzik ustasıdır. Bildiğim kadarıyla 600
civarında bestesi vardır. Bilinen en ünlü eseri Dalgalandım da
Duruldum'dur. Diğer tanınan bestelerinden bazıları, Gitti Gidiyor
Döner mi Bilmem, Talih Kuşu ve Silinmeyen Hatıralar'dır. Ben Bir
Yeşil Fenerim türküsü de üstadın bir derlemesidir. Ama kanımca
biz O'na sahip çıkamadık. En azından O'nun ismini bile bir sokağa
veremedik. Bir üzüntüm de Sarayköy Zeybeği'nin hala hayata
geçirilemesidir.
HHT:
Siz geçtiğimiz yıllarda Sarayköy Festivali sırasında stand
açıyordunuz galiba?
CT:
Sormayın. O içimde ayrı bir kanayan yaradır. Ben festivalimize
şarkıcı getirilmesine karşıyım. Zaten hayatımızın her anında
o şarkıcıyı,
o
şarkıyı dinleme imkanına sahibiz. Aç interneti, radyoyu,
televizyonu, telefonu her şeyi dinle. Şarkıcılara boş yere
onbinlerce lira veriyoruz. Ama çok küçük meblağlar ile kaybolan
el sanatlarımızı şimdiki nesillere anlatabiliriz. Zaten festival
de Nazilli Pazarı gibi oldu.Ben 5 sene orada sergi açtım.
Radyoları, gramafonları, taş plakları bunları bilmeyen ve
görmeyen gençlerimize tanıttım. Çok ilgi gördüm. Zamanın
Kaymakamı Mahmut Hersanlıoğlu da da sergimden çok memmun kaldı.
Zaten kendisi müziğe yatkın birisidir.
''ÖNCE
SANAT MUSİKİSİ''
HHT:
Size Çello Dayı diye sesleniyorlar. Nedir bu Çello'nun esrarı?
CT:
Çello lafını ilk önce abim koymuşdu. Celalettin'in
kısaltılmışıdır. Biraz da yaşlanınca Çello Dayı diye anılır
olduk.
HHT:
Peki Çello Dayı geçmişten günümüze hangi şarkıcıları ve
şarkıları dinler?
CT:
Şarkıların hepsini çok severim ama favorim sanat musikisi. Ondan
sonra da türküler ve arabesk hoşuma gider. Ses sanatçısı olarak
Suzan Yakar Rutkay, Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Senar, Münir
Nurettin Selçuk, Zeki Müren, Rüştü Demirci ve taş plakta olan
herkesi dinlerim. Ama yeni jenerasyondan sevdiğim bir ses yok. Zaten
şu anda zamanımın büyük bir kısmı bu taş plakları dinlemekle
geçiyor. Facebookta da bu konuda biraz aktifim galiba. 60'ından
sonra interneti keşfettim. Sevdiğim eserleri paylaşıyorum.
HHT:
Başka tanıştığınız şarkıcılar var mı?
CT:
Mesleğim gereği bir çok şarkıcı ile burada, İzmir'de ve
İstanbul'da biraraya geldim. Hatta bir gün Bedia Akartürk
Sarayköy'e gelmişti. İmza günü yapalım diye anlaştık ama son
anda çıkan bir aksilikle iptal oldu.
HHT:
Eski günleri, eski Sarayköy'ü, eski şarkıcıları bir nebze de
olsa sayenizde hatırladık. Bu güzel söyleşi için size teşekkür
ederim.
CT:
Ben de bu sayfada bana yer verdiğiniz için size teşekkür
ederim....
*
* * * * * * * * * * * * * * * * * Kaynak:
Hakkı Hakan Tok / “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” Facebook Gurubu
*
* * * * * * * * * * * * * * * * *