7 Şubat 2022 Pazartesi

1960'LI YILLARIN SARAYKÖYÜNE ZAMAN TÜNELİNDE YOLCULUK / Mehmet Çevik Anıları - 1


BİR DÖNEMİN SARAYKÖYÜNE ZAMAN TÜNELİNDE BİR YOLCULUK
(Mehmet Çevik dost’tan nostaljik söylemlerle Sarayköy anıları)

Sevgili Mehmet Çevik dost, 1960’lı yılların Sarayköyündeki geçmiş günlerimizi, çocukluk günlerimizi ve o güzel günlerimizin sosyal çevresini ne de güzel betimlemiş.

Güçlü belleğine ve kalem tutan ellerine sağlık. Sözü fazla uzatmadan sizleri bu güzel söylemlerle baş başa bırakıyorum. Dostluk dileklerimle.
********************

Ne güzeldi o günler! Aramızdan geçen çay ne güzeldi. Yemyeşil kamışlar, ağaçlar, yılanlar, kertenkeleler, ateşböcekleri,üzüm bağları, bağbozumu, pekmez, bestel, köytüler yapmak, onları komularla paylaşmak, mehmet maraşı bir türlü doyuramamak. Yanıbaşımızda ki atila, geceleri kedilerden korkan mehmet sözer bir kaşık çayın suyunda boğulayazan komşu çocukları. Geceleri körebe, gündüzleri çelik çomak ve senin o diline doladığın ''dal gece, dal gündüz'' deyişin. Hiç mi hiç unutmadın. Ben ingilterenin, gezdiğim yerlerin değil, hep o çayın çocuğuydum. Hiç mi hiç unutmadım. Bütün tarlalar, bütün bahçeler bizim di . Bizde yeşil erik vardı da kırmızı erik yoktu. Onu da hacı nuri nin bahçesinden çalardık. Bize eriklerini bir gün önce tek tek saydığını söylerdi. Biz de inanırdık . O saflık bile güzeldi.''necip önder şapkanı dönder, bekçi aslan kuyruğu noksan'' nakaratını söylerdik. O uzun yaz gecelerinde gündüz hızını alamayan cırcır böcekleri geceleri de ötmeye devam eder, ateşböcekleri sabaha kadar etrafı aydınlatırdı. Tek sorun sivrisineklerdi. Ama eşek boku tütsüsünü hiç sevmezlerdi. Gene geceleri kuzey tarafta ki yılmaz konya ve kardeşleri ''kızım seni ali ye vereyim mi, dalgalandım da duruldum, koştum ardından yoruldum, bir elinde cura, çal vura vura, kömür gözlüm geliyor bel kıra kıra, ah yine yanıyor mu yeşil köşkün lambası yar.'' türkülerini dolunaya karşı söylerler, havada yankı yapar, ahmet çetin ve fikri ekmekçioğlu devam ettirir güneyimizde kalan bahçelerde yahya ve erkan abiler ve talat ''tahta taraba, yandım araba.'' türküsüyle devam ettirirlerdi. Sinema filmlerinin reklamını ne güzel yapardı fenliler ve yıldıztepenin artis ibrahimi. Paramız olmayıp sinemaya gidemediğimizde, fikriyi gnderirdik o bize vurdulu kırdılı çoğunu da hayal gücüyle ilave ederek bize şahane anlatırdı, biz de gitmiş, görmüş gibi olurduk. 3 tane eşşeğimiz vardı. Aydan, nurdan, gülden diye. Sevdiklerimin adını takmıştım onlara.ne güzel gözleri vardı. Çok mutluyduk. Şimdi arabalarımız, insan kokan şehrlerimiz var ama mutluluk yok. Mutluluk o çayla birlikte insan hayatının her gün sonsuzluğa aktığı gibi o da aktı gittiiiiiii. Sıcak dostluklar bittiiiiiii. Eeeeey güzelim sarayköy, ''o gül endamın bir al şaale bürünsün yürüsün, ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün, o güzel insanlar artık gittiler, gelmeyecekler, heyhaat! Zamane çocukları bunları hiç bilmeyecekler. Tanrıma şükürler olsun biz o günleri gördük, o zamanlar baakir ve şahane bir hayat sürdük.''

Hiç yorum yok: