31 Ekim 2014 Cuma

SARAYKÖY SEVDALISI BİR SEVGİLİ DOST; İBRAHİM HELVACI / Atila Girgin

SARAYKÖY SEVDALISI BİR SEVGİLİ DOST; İBRAHİM HELVACI

Değerli Dostlar; bu paylaşımda sizlere Sarayköylü güzel insan, Sarayköy sevdalısı dost, Sevgili İbrahim Helvacı Ağabeyimizi tanıtmaya çalışacağız. 
O; ODTÜ kökenli İnşaat Mühendisi bir hemşehrimiz olarak yaşamını Ankarada sürdürmektedir. Aslında onu bir hemşehrimiz olarak tanıtmaya pek de gerek yoktur. Sarayköy kökenli çoğu hemşehrimiz onu yakından bilmektedir. Bizler onu, sosyal medyadaki Sarayköy Sevdalılarından oluşu açısından ele alacağız. Onun kişisel yaşam ve kariyeri çoğu Sarayköylü için bilinir ve takdir edilirken, bundan daha da öte, sosyal medyada Sarayköy'e ilişkin her türlü bilgilendirmenin de dinamosudur. 
Bu konuların adeta bir bilenidir. Her kim Sarayköy'ün kentsel geçmişine, kent belleğine yönelik bir konuda dara düşse, bilgiye gereksinimi olsa, Sevgili İbrahim ağabeyinin katkısı ve desteğini hep yanında hissetmiştir. 
Onun yaşam öyküsünden bazı kesitleri kendi anlatımından alıntılarla sizlere aktarmak isteriz. 
Bu satırlar ; aynı zamanda 1930-1960 arası yıllara ait bir dönemin Sarayköyüne'de ışık tutabilecek özelliktedir. İleride Sarayköy’e ilişkin yazılabilecek yazılara kaynak olabilecek özelliklerde taşıyor.

Özgün metinler :
İbrahim Helvacı - Sarayköy Anıları - 1

“Babam Ahmet Helvaci'nin asil mesleği manifaturacılık değil dede mesleği olan helvacılıktır. Yani rahmetli babam helvacılığı, dedesi Helvacı Hacı Ahmet Efendi ve babası Helvacı İbrahim Çavuş'dan miras almıştır. Seyyar kundura tamircisi Mehmet Efendinin oğlu Arif Böcek de ilkokulu bitirdikten sonra dedemin helvacı dükkânında (ben doğmadan önce) çıraklığa başlamış; asker dönüşünde babamın helvacı dükkânında çalışmaya devam etmiştir. Arif Böceği ben hep öz ağabeyim gibi bilmiş ve sevmişimdir ve de hep 'ağabey' demişimdir; o da bana hep öz kardeşi gibi davranmıştır. Simdi onların hepsi sonsuz uykularındalar; ışıklar içinde yatsınlar.
Bugün Atatürk Caddesi cephesinde Özel İdarenin girişi bulunan ve yanibasindaki Türk Ocağı Sokağı cephesinde uzanan iki katli kâgir yapının yerinde 1955 yılına kadar kerpiçten yapılma, tek katli, yüksek ve büyük bir helva-tahin imalathanesi vardı. Dedemden babama miras kalmış olan bu imalathane tüm yapı derinliğince uzanırdı ve Atatürk Caddesi cephesinde perakende satış bölümü yer alırdı. Babam, 1954 yılının şartlarında ağır kabul edilen bir ameliyat geçirdi ve böbreğinden taş alındı. Ameliyattan sonra, doktorların önerisi üzerine ağır bir iş olan helvacılığı bıraktı ve o işi tamamen Arif ağabeye devretti. Eski helvacı dükkânını da yıkıp bugünkü iki katli kâgir binayı yaptı ve manifaturacılığa başladı. Ben o zaman 6–7 yaslarında idim ve babamın helvacı dükkânını şimdi bile gayet iyi hatırlıyorum. Babam 1966 yılının sonlarında manifaturacılığı da bıraktı ve kâgir binayı bugünkü sahibi olan Özel İdareye sattı.
Dedemden kalma helvacı dükkânının fotoğrafını yıllar sonra Sarayköy Belediyesinin web sitesinde gördüm ve heyecanla hatırladım. http://www.saraykoy.bel.tr/Saraykoy/AlbumE/Albm1.htm sayfasında halen yayınlanmakta olan o fotoğrafı ekte iletiyorum.
Bu fotoğraf, bugünkü Atatürk Caddesinin efe meydanı yönünden belediye yönüne doğru, tam bugünkü Özel İdare Binasının olduğu noktadan çekilmiş. Hemen sol baştaki yüksek tavanlı dükkân dedemin / babamın helvacı dükkânı. Sonraki iki katli bayrak asılı bina Halkevi Binası. Bildiğiniz gibi Demokrat Parti iktidara gelince (1950) Halkevlerini kapattı. Fotoğraftaki Halkevi Binasında bayrak asili olduğuna göre bu fotoğrafın Halkevlerinin açık olduğu 1950'den önceki Sarayköye ait olduğu kesin. Halkevi binası 1960'lara kadar Sarayköy Gençlik ve Spor Kulübünün (bugünkü Sarayköyspor) lokal binası ve kahvehane olarak kullanılırdı. İki katli bu ahşap yapıyı daha sonraki yıllarda Arif Böcek satın aldı, yıktı ve yerine alt kati pastane, üst kati da konut olmak üzere bugünkü betonarme binayı yaptı.
Fotoğrafın sağ başında, babamın dükkânının karşısında, bizim çocukluğumuzdaki Ada Sineması (bugün kahvehane) binasının olduğu yer var. Ada Sineması binası yüksek bir binadır ama fotoğraftaki binalar tek katlı olduğuna göre fotoğrafta, sinema binasından önceki yapıları (dükkânları?) görüyoruz. Ada Sinemasının olduğu yerdeki yapıların tek katlı olduklarını düşünürsek bu fotoğrafı 1930'lu yıllara tarihlemek de mümkün olabilir.
Bu arada adını anmışken Sarayköy Gençlik ve Spor Kulübü hakkında da bir-iki konuya değinmek isterim. Hatırlarsanız, 1960'li yılların ortalarına kadar kulübün rengi sarı-kırmızı idi. Türkiye 1.inci liginde Eskişehirspor fırtınası estiği yıllarda o zamanki kulüp yöneticileri, Sarayköy Gençlik ve Spor Kulübünün renklerini Eskişehir’in renkleri olan kırmızı-siyah'a cevirdiler. 3.ncü lig kurulduğunda futbol yönetmeliği gereği kulübün adı Sarayköyspor oldu, renkleri de kırmızı-siyah olarak kaldı.
Dostluk ve esenlik dileklerimi gönderiyorum.
İbrahim Helvacı”
Kaynak:

https://saraykoyozlemi.blogspot.com/2009/10/ibrahim-helvac-saraykoy-anlar-1.html

* * * * * * * * * * * * * * * *
İbrahim Helvacı - Sarayköy Anıları - 2
Sayın Girgin,
İnternette gezinirken bir rastlantı eseri blog’unuza ulaştım. Birbirimizi doğrudan tanımasak bile birer Sarayköylü olarak paylaştığımız pekçok ortak anımız olduğunu gördüm.
Ben de Sarayköylüyüm. 1966 yılında üniversite eğitimim için geldiğim Ankara'da kaldım ve o zamandan beri Ankara'da, ama hep Sarayköy’ü anarak yaşıyorum. Babam (3 sene önce vefat etti) ve annem (halen yaşıyor) Sarayköy’de oturdukları ve aslında Sarayköy’e olan gönül bağımı hiç koparmadığım için her fırsatta Sarayköy’e gider, hem ailemi hem akrabalarımı ve hem de çocukluk arkadaşlarımı ziyaret ederim; bu ziyaretlerden de büyük keyif ve mutluluk alırım.
1954–55 öğrenim döneminde Gazi İlkokulunda Abdullah Aslankara'nın öğrencisi olarak 1. sınıfı okudum. Sonraki sınıflarda ise 24 Mayıs İlkokulunda Galip Haznedar’ın öğrencisi oldum, 1960 yılında ilkokulu bitirdim. 1960–63 yılları arasında Sarayköy Ortaokulunda başladığım orta öğretimimi 1963–66 yılları arasında da Denizli Lisesinde tamamladım..................................................
Sarayköy hakkında yazdıklarınız ve yazacaklarınızı zevkle okuyacağımı ve bunlara hafızamın ve aklimin erdiği kadar katkıda bulunmaya gayret edeceğimi bilmenizi isterim.
Sağlık ve esenlik dileklerimle.
Kaynak:

https://saraykoyozlemi.blogspot.com/2009/10/ibrahim-helvac-saraykoy-anlar-2.html











28 Ekim 2014 Salı

PAŞA DAYININ KÖFTECİ DÜKKANI ( KÖFTECİ İNANKUL ) / ATİLA GİRGİN

SARAYKÖYÜN ÖZGÜN MEKANLARINDAN KÖFTECİ İNANKUL
Sarayköyün kent belleğinde iz bırakan mekanlardan biriside İnankul köftecisidir. 1960'lı yılların Sarayköy'ünde çoğu Sarayköylü hemşehrimizin ayak alışkanlıklarından olarak çoğu zaman uğradığı, biribirleriyle güzel muhabbetler ettiği mekanlardandı İnankul Lokantası.

O yılları yaşamış çoğu hemşehrimizin mutlaka bir anısı vardır orası için. Halen içkisiz olarak varlığını sürdüren bu mekanda yine harika Sarayköy köftesi ve mezeleri ve diğer özgün Sarayköy tadlarını görür, beğeniyle tadabilir, ağız tadıyla kendinize bir öğünde olsa ziyafet çekebilirsiniz.

Bu yazı o mekanın reklamını yapmak düşüncesiyle hazırlanmadı bilesiniz dostlar. Bu güzel mekan biz Sarayköylülerin belleğinde iz bırakmış önemli yerlerdendi, ol nedenle siz sevgili dostlarla paylaşma gereğini duyduk. Dostluk, kardeşlik ve esenlik dileklerimizle.
* * * * * * * * * * * * * * * 
Sarayköy sevdalısı sevgili İbrahim Helvacı ağabeyimizin paylaşıma ilişkin notu:
Günümüzün "İnankul Izgara Salonu" benim çocukluk yıllarıma rastlayan 1950'lerde de vardı ama adı "Paşa dayının köfteci dükkanı" idi. Adından da anlaşılacağı üzere ızgara köftesi çok meşhurdu.

Buldan Caddesi ile Cumhuriyet Caddesini birleştiren ve Cumartesi günleri pazar kurulan ara sokaklardan birinde yer alan bu köfteci dükkanını İsmail İnankul ağabeyimiz ile babası "Paşa dayı" işletirdi ve dükkanda sadece ızgara et ve yanında salata ile yoğurt verilirdi. O yıllarda içki servisi yaptıklarını hatırlamıyorum; daha sonraki yıllarda işletmeyi devralanlar içki servisi de açmış olabilirler.

"Paşa dayı" 1950'li yıllarda artık yaşlanmıştı; o nedenle bu mekanın tarihinin belki de 1940 ve hatta 1930'lara kadar gittiğini tahmin edebiliriz. Sarayköyün tarihe mal olmuş esnaflarından olan Paşa dedemiz ile İsmail ağabeyimize Allah'tan rahmet dilerim.








SARAYKÖY ŞOFÖRLER DERNEĞİ BAŞKANLARI / ATİLA GİRGİN

SARAYKÖY ŞOFÖRLER DERNEĞİ BAŞKANLARI

Sevgili dostlar, bu fotoğraf kareleriyle sizleri zaman tünelinde gezmeye çıkarmak istedik. 

1953 yılından başlayarak, şöförler derneğimizin çoğu rahmetli olan başkanlarının görsellerini sizlerle paylaşırken, sadece dernek başkanlarını görüyor olmanızı değil, o dönemlerin Sarayköy'ünün önde gelen, belli bir dönemin sarayköy'ünde; yaşamı, duruşu, sosyal çevresi ve özellikleriyle öne çıkmış sevgili büyüklerimizi de anımsayın istedik.......

Bu güzel insanlar, bir dönemin Sarayköyün de; kentimize şu ya da bu şekilde damgasını vurmuş, Sarayköy kent belleğinde unutulmazlar arasında yerlerini almışlardır.....

Albümü beğeniyle izleyeceğiniz inanciyle iyi izlemeler dilerken, görsel kent belleğine de katkıda bulunduğumuzu düşünmekteyiz. Dostluk, kardeşlik ve esenlik dileklerimizle.










8 Ekim 2014 Çarşamba

SARAYKÖY BAĞLARINDAN ELDE EDİLEN ÜRÜNLERİMİZ / ALİ HAYDAR ÇETİNKOL


KONU : ZAMANIN BİRİNDE " SARAYKÖY BAĞLARINDAN ELDE EDİLEN ÜRÜNLERİMİZ 

" ... 6 Aralık 2011, 01:07
DEĞERLİ HEMŞERİLERİM MERHABA !
Siz hiç kuş yolu gözlediniz mi ?
Ya bir akasyanın açmasını ? Gelin gibi nazlı nazlı salınışını hiç gözlediniz mi ?
Siz hiç tan vakti asmalara kükürt atmaya giderken iğde çiçeklerinin misk-ü anber kokusunu içinize çektiniz mi ?
Tefeklerin büyümesini gözlediniz mi ?
Bağlarımızda cibindik içinde dambaşta yatarken geceleri kurbağa, cırcır böceği, çakal sesini ;
çayın ninnisini hiç dinlediniz mi ?
Siz hiç seher vakti bülbül sesi dinleyip huzurlu bir oh... çektiniz mi ?
Siz hiç erik ağaçlarının ; şeftali ağaçlarının ; kayısı ağaçlarının çiçek vermesini ;
gülün tomurcuğunu, kadife çiçeklerini, yıldız çiçeklerini , fesleğenleri , kırpıdakları kokladınız mı ?
Siz hiç servinin , söğüt ağaçlarının ... yeşermesini , toprak kokusunu beklediniz mi ?..
Siz hiç sulara , göçüp giden arı kuşlarına bakarak bir fesliheni dalından koparıp kokladınız mı ?
Siz hiç pekmez ocağı başında turnalar uçuyor... turnalar uçuyor... dediniz mi ?
Ağaçların özsuyu gibi saf ve berrak gözyaşı gördünüz mü ?
Siz hiç " beni kör kuyularda , merdivensiz bıraktın / Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın .... " diye feryat edenlere dönüp baktınız mı ?
Siz hiç " çiçekler içinde menevşe baştır ; güzeli gösteren göz ile kaştır; Avcının istediği bir taze kuştur ; O da avcılara naz ile gelir ; Yiğidin alnına yazılan * Kudret Çeşmeli'nin rahmetli dedeleri MUSTAFA DEDE'den dinleyip öğrendiği bu türküyü ANACIĞIM da çok güzel söylerdi ...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Bağ-bahçe deyince biraz hüzün çöker içime ! Bunlar ve nice "anılar" ve " aramızdan ayrılanlar" geçer gözlerimin önünden !.. O güzelim günler tülbentlerden süzülür ebem kuşağı olur , renkler önümde resmi geçit yaparlar... Heyyyy gidi günler heyyyy...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
ELİ ÖPÜLESİ " ANALARIN ve DİĞER BÜYÜKLERİMİZİN " BAĞLARIMIZDAN ELDE ETTİĞİ ÜRÜNLER : ( Bazı yeni yetme , bağcılık heveslisi gençlere de umarım faydası olur ) !
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
G Ü N B A L I YAPIMI :
1- Üzümler temiz suda yıkanır. Sonra suyu çıkarılır.
2- Çiğnenen üzümden çıkarılan ŞIRA tütsülenir. ( Tütsüleme : Yanan ocaktan bir köz alınarak çanağın içine konur ve üzerine de bir kaşık kükürt konularak şıranın üzerine yerleştirilir ve hemen şırayı koyduğumuz kabın ağzı kapatılır. Tütme bitince kabın ağzı açılır ve tütsüleme bitmiş olur... Tütsüleme işlemi ; şıranın birkaç kaba azar-azar konulması ile gerçekleşir !.. ) .
3- Tütsülemesi biten Ş I R A bir kazanda toplanır ve topraklama yapılır. ( Topraklama : Belirli miktardaki " ak toprak " kırılarak şıranın içine atılır ve toprak şıranın içinde eritilir. Sonra kazan ocağa konulur. ) .
4- Ateşe konulan ŞIRA el yakacak sıcaklığa ulaştıktan sonra ateşten alınır ve dinlendirilir. Bu arada şıranın kefi de alınır. Dinlendirilen - durulan şıra başka bir bakır kaba bir tas ile ağır ağır aktarılır. Kazan dibinde kalan topraklı şıra süzdürülüp , son bakır kaba konulur...
5- Şıranın aktarıldığı bakır kap ocağa konulur. Ateş çoğaltılarak şıra lökür- lökür... kaynatılır ve bir taraftan kefi alınır. Kefi azalıncaya kadar kaynama devam ettirilir. Sonra ocaktan alınan kazanın hafif altından kaldırılarak , şıra dinlendirilir.
6- Dinlenen şıra belirli- istenilen kıvama gelmiştir artık. Bu şıra bakır tepsilere dağıtılır, güneşe konulur. Sıcak günlerde 2-3 günde hemen koyulaşır . Koyulaşan şıra artık GÜNBALI olmuştur . Toplanıp toprak kaplara konulur ve küpeç dediğimiz bu kapların ağızları samanlı toprakla sıvanır. Kışın aile içi tüketilir, fazla olursa satılırdı !..( Dikkat ! Köfte'nin şırası ; tepsilere dağıtılacak şıradan ayrılır !.. ).
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
P E K M E Z YAPIMI :
Üzüm çiğnenir. Şıra kazana konulur. İçine alışageldiğimiz miktarda " ak toprak" koyar ve eritiriz. Sonra kazanı ateşe koyarız. El yakacak aşamaya geldiğinde ateşten alırız. Duraldıktan sonra , topraktan ayırdığımız şırayı tekrar ateşe koyarız. Koyulaşıncaya kadar kaynatır, ara ara kefini alırız. Belirli kıvama gelen şıra artık 'PEKMEZ' olmuştur. Ocaktan alındıktan sonra dinlendirilir , süzdürülür ve korunacak kaba GÜNBALI gibi konulur. (Bunların içine 'fesleğen de ' konulabilir. Dikkat ! köfte bundan yapılmaz !.. ).
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
K Ö F T E YAPIMI :
Kaplara (tepsilere) dağıtılacak GÜNBALI olacak şıra dağıtılmayarak 'k ö f t e ' yapılması için örneğin iki teneke ayrılarak ocağa konulur ve kaynatılır. Yaklaşık 35-40 litre 'dir !.. 2 kilo U N , 1 kilo ince irmik, biraz da nişaşta konulabilir. Torbadan akan SOĞUK ŞIRA ile anılan malzemeler yoğrulur. Ayran kıvamında olacak ve düğürcük olmayacak !.. Hazırlanan bu malzeme kaynayan (köbeklenen) şıranın içine ağır ağır dökülür, bir taraftan karıştırılır ve devam edilir... Fazla ateş olmadan fıkır- fıkır, usul - usul kaynatılır... Bulamac kıvamına geldiğinde ateşten alırız. Ateşten aldıktan sonra sıcak-sıcak bakır tepsilere- sinilere dağıtılır. Ertesi gün sabah kaplardaki köfteler BAKLAVA dilimi gibi kesilip, temiz beyaz çarşaflara tersyüz edilerek serilir. Güneşe konulan köfteler hergün- günaşırı çevrilir. Kuruyanlar bir taraftan toplanır. Tamamen kuruyan köfteler temiz bir bez içine toplanır.Bez içindeki köfteler terleyinceye kadar bekletilir ve sonra bir tenekeye veya küpeçe basılır. Kışın dostlarla birlikte yenilir , fazlası satılır.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
S U C U K YAPIMI :
Köftede kullandığımız şıranın aynisi... Sadece UN kullanılacak ; İRMİK kullanılmayacak !.. Yoğrulan malzeme daha koyu olacak . Ayrıca CEVİZLER beyaz ip ile dizilcek ve ucuna çatal takılacak. Köftenin hazırlanışı gibi ağır-ağır ateşte kaynayan malzemenin içine " dizilen CEVİZLER " daldırılarak bir ipe birer-birer asılır. Ertesi sabah ipten alınarak serilir ve kurutulur. Köfte gibi saklanır.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
S İ R K E YAPIMI :
Çiğnenen üzümlerin posası (cibre) içine belirli kararda su konulur ve kaynatılır. Kaynayan bu malzeme dinlendirilir ve sonra süzdürülür. Soğuyan bu malzeme uygun kaplara konularak saklanır. Belirli bir zamandan sonra şıranın ekşimesi -mayalanması (fermantasyon ) sonucunda SİRKE olur...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
DEĞERLİ ! CAN AKRABAM ! SAYGIDEĞER ARKADAŞIM ! SAYIN İBRAHİM HELVACI' NIN BANA ARMAĞAN ETTİĞİ VE BELLEĞİMDE KÜPE KALAN , GÜFTE : MAHMUT NEDİM GÜNTEL . BESTE : İSMAİL BAHA SÜRELSAN 'A AİT BİR ŞARKININ DÖRTLÜĞÜ İLE NOKTAYI KOYUYORUM :
" YAZ GÜNLERİ EN TATLI HAYÂLLER GİBİ GEÇTİ
RÜYÂDA ESRÂR DOLU HÂLLER GİBİ GEÇTİ
RÛHUMDA DERİN , EN DERİN HİCRANDIR GÜNLER
RÜYÂDAKİ ESRÂR DOLU HÂLLER GİBİ GEÇTİ . "
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
HOŞ KALIN ! HOŞÇA KALIN !
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
SEVGİLER ! SAYGILAR !

GERİSİ HAYAT ...

Sarayköylü Ressam Dost ORHAN GÜLER / ATİLA GİRGİN

SARAYKÖY SEVDALISI BİR SEVGİLİ DOST,SEVGİLİ RESSAMIMIZ ORHAN GÜLER

Sarayköy sevdalısı, Sarayköy de yetişmiş, yüksek öğrenimi nedeniyle Sarayköy'den ayrılsa da, önemsediği benimsediği değerler nedeniyle tekrar Sarayköy'e dönerek, yaşamını Sarayköyümüz de sürdüren, üretken bir ressam dost.

Köken itibariyle karadeniz'li olan bir ailenin evladı olarak Sarayköy'e memuriyet gereği gelen, Sarayköy'ü benimseyen, ismi adeta Sarayköyle özdeşen, Sarayköylülerin 1960'lı yıllarda sağlık sorunlarının aşılmasında önemli bir görev üstlenip, halk tarafından da çok ama çok sevilen bir doktor'un, Dr. Saadettin GÜLER'in evladı olan Sevgili Orhan Güler kardeşimiz için aslında fazla söze de gerek yok.

Sarayköy sevdalısı dostlardan Orhan Güler kardeşimizi çoğu Sarayköylü hemşehrimiz zaten, tanıyor, biliyor. İç Mimar olarak profesyonel yaşamını sürdürürken, resim tutkusu ve becerisinin de bir sonucu olarak, bu yeteneğini de geliştirip, özellikle de Sulu boya ressamlığı konusunda kendisini kabul ettirmiş, öncü bir misyonda üstlenmiştir. 
Ulusal ve Uluslar arası düzeyde bir çok etkinliğe de katılıp, bu becerilerini değişik ödüllerle de taçlandırmış bir hemşehrimizdir. 
Bu konuda örgütleyici bir misyonda üstlenerek, Facebook'ta 15000'e yakın yandaşın ilgiyle ve beğeniyle izlediği “Suluboya Resimlerim” sayfasında sanatseverleri ve ressam dostlarını örgütleme beceriside göstermiştir.

Sarayköy sevdalısı bu usta ressamımızın; Sevgili Orhan Güler dost'un değişik tarihlerde yaptığı yüzlerce tablosundan ağırlıklı olarak Sarayköy'e özel bazı tabloları, kendilerinin de iznini alarak sevgili hemşehrilerimizin beğenilerine sunmak istedim. Özelliklede görsel kent belleği niteliğinde olmasını düşünerek, Sarayköy'ümüzün değişik köşelerinin görsellerini tercih ettim. 

Tabloları inceleyen Sevgili hemşehrilerimizin adeta zaman tünelinde bir tur'a çıkarak, geçmişten günümüze bir geziye çıkmalarına özen gösterdim.

İnanıyorum ki tabloları beğeniyle izleyecek hemşehrilerimiz, bu görsellerde kendilerine de ait bir şeyleri mutlaka bulacaklar, kimi zaman hüzün, kimi zaman neşeyle anılarını yeniden yad etme, yaşama fırsatı bulacaklardır.

Fırça tutan ellerine, emeğine sağlık sevgili Orhan Usta. İyi ki varsın da, adeta belgesel nitelikli tablolarınla, Sarayköy'ün görsel kent belleğine damgasını vuracak nitelikle eserler ürettin ve de üretmeye devam ediyorsun....